Teröre karşı mücadelemizde gösterdiğimiz başarıların ajanslardan yapılan haberleri, biz vatandaşları ziyadesiyle sevindirmektedir. Hele hele itlaflarına yönelik haberlerlerde konu, üst düzey aranan isimler olunca bu sevincimiz daha da artmaktadır. Neden artmasın ki...Bu, kırk yıllık bir kangrenin iyileşmesi anlamına gelmektedir.
İçişleri Bakanlığının yayımladığı ülke içerisindeki PKK militan mevcudunun 200'ün altına düştüğü haberleri, bu konuda ne kadar büyük bir mesafe katettiğimizi göstermektedir.
Bu manada FETÖ militanlarına yönelik yapılan yeni operasyonlar da bir hayli sevindirici.
Bizim kuşak için dünden bugüne teröre karşı gösterdiğimiz mücadelenin seyrinde gelişen olayların, olumlu neticeler yönüyle ne manaya geldiği bilinse de yaşları yirminin altında olan bir çok evladımızın bizler kadar bilmemesi de bir o kadar doğaldır. Çünkü yalanlar süslü, haliyle cazip; gerçekler de bir o kadar yalın, haliyle iticidir.
Biz de yalın gerçekleri bir nebze de olsa cazip hale getirebilir miyiz umuduyla PKK ve FETÖ'yü bilinen yönleri ve ana hatlarıyla genç beyinlerin istifadesine sunmak istedik.
PKK'nın bitme noktasına gelmesi bize şu gerçeği gösteriyor: Demek ki şimdiye kadar bunların palazlanmasının önünü açan asıl etken, FETÖ gerçeğinde gizliymiş. Çünkü FETÖ mensubu devlet adamları meğer el altında bunlara hep destek çıkmış.
FETÖ'nün 15 Temmuz gecesi darbe yemesiyle PKK da can damarından vurulmuş oldu. Aynı merkezden idare edilen zıt görünümlü bu iki terör örgütünün su yüzüne çıkan kimliklerinden asıl davalarının ne olduğunu görmüş olduk...Ne PKK'nın bir Kürt davası varmış, ne de FETÖ'nün İslam diye bir davası. Her ikisi de devletimize kast eden birer ihanet şebekesi.
PKK'nın görevi devleti ayakta tutan etnik harcın savrulmasını hızlandırmak iken; bu manada FETÖ'nün üstlendiği vazife ise giderek güçlenen İslamî anlayışın ümmet bilinciyle hayat bulmasının önüne geçmekti...
Her iki örgüt, piyasaya sürülmelerinin eş zamanlı oluşları yönüyle dikkate alındığında, geçen kırk küsür yıl zarfında bu görevlerini bihakkın yerine getirdiklerini görmüş oluruz.
Görevlerini ifa ederken hareket tarzlarının temelini algı operasyonlarından kaynaklı, olası zihnî kargaşanın meydana gelmesi oluşturmaktadır. Devletimizin bunlarla mucadelesine damgasını vuran kırk yıllık geçmiş zaman diliminde şahit olduklarımız, bu iki örgütün sistematik çalışmalarla hedeflerinde ne kadar ciddi olduklarını bize fazlasıyla göstermiş oldu.
Gözünü kırpmadan öldürülen devlet yanlısı masum Kürt vatandaşlarımız üzerinden bir taraftan tüm kürtlere göz dağı verirken, diğer taraftan devletin askeri müdahalelerini, içindeki FETÖ yanlısı mavazzaf ajanların işbirliği neticesinde aldıkları istihbari bilgilerle boşa çıkarıp devleti güçsüz göstererek itibarını sarsmaya çalıştılar.
Kürt vatandaşlarımızın ruh dünyasını karalamada bunlarla yetinmeyen üst akıl, PKK'nın bu şenaatlerine FETÖ iltisaklı muvazzaf askerleri de dahil etmekten imtina etmediler. Bu muvazzaf askerlerin PKK yaftalığıyla karaladıkları, fakat örgütle hiçbir alakası olmayan, kendi hâlinde yaşayan kürtlere yaptığı baskı ve işkenceler, işledikleri faili meçhul cinayetlerin tek sebebi kürtleri devlete birer düşman hâline getirmekti. Durum öyle bir hâle geldi ki PKK ve FETÖ iltisaklı muvazzaf askerler birlikte hareket ederek Kürt halkını ya göç etmeye ya da terörün kucağına itmeye zorladılar ve nispeten bunda başarılı da oldular.
Bizi bir arada tutan harcımızın adı İslam'dır. Yani dinimizdir. PKK, bu dini kazımanın yolunu gençleri bilgisiz bırakmada görürken FETÖ, dini kazımanın yolunu yanlış itikatları benimsetmede buldular.
Biri, dini kazımanın önünde engel olarak eğitim ve doğudaki medreseleri görürken diğeri, ehl-i sünnete mensup cemaatleri görüyordu.
Biri, bu engelleri kaldırmayı, öğretmen ve din adamlarını yoketmede bulurken diğeri, itibar suikastlerini gerçekleştiriyordu.
Biri, Marksist, Leninist bir düşüncenin örgütü iken diğeri, İslamî görüntü altında yeni bir dinin ihdas örgütüydü.
Biri, uyuşturucu baronluğuyla zihinleri uyuturken diğeri, deli saçması, saçma sapan fikirlerle haşir neşirdi...
Biri, gençleri kurşunlayarak öldürürken diğeri, ruhlarını esir almakla meşguldü...
Biri, hükmünü şiddetin korkusuna dayalı sürdürürken diğeri, bunu, menfaatleri yitirtmenin korkusuna yamadı...
Biri, tüm yaptıklarında açık küfri bir metot kullanırken diğeri, nifakın tüm renklerini hanesine kattı....
Her iki örgütün hedefinde müslümanlar vardı. Sahnede ayrı, fakat perde gerisinde sarmaş dolaş olan bir örgüt olduğunu anladığımızda hayli bir zaman geçmişti.
FETÖ, el altında bunları yaparken alenen de açtıkları dersane, özel okullar, öğrenci ev ve yurtlarıyla zeki öğrencileri tezgahlarına alıyor, bunlara vadettiği makamlarla adeta efsunlaştırdıkları anne babalar, çocuklarının hem en yüksek okullarda okuyacakları hem de inançlı birer müslüman olacakları yönündeki inançları bu yapıya tamamen teslim olmuş bir toplumun inşasının yolunu açıyordu.
Çünkü Türk halkı müslümandı ve ileride, gerçek müslümanların devletine sahip çıkması, Batıda çöreklenmiş üst aklı rahatsız ediyordu. Bu sebeple sağlam İslamî itikadın yerine, aslı astarı olmayan, uydurulmuş ilkelerle yeni bir din anlayışının ikamesi gerekiyordu. Dinler arası diyalog bu projenin ürünüydü. İlk testlerini, başörtü teferruatında gerçekleştirdiler ve netice olumlu sinyaller vermeye başlayınca hızları daha da artmaya başladı. Ve böylece bir kitleyi arkalarına almış oluyorlardı...
Yetiştirdikleri öğrencileri sistematik olarak farklı üniversitelere yerleştiriyorlar ve mezun olduklarında da önceden belirlenmiş kurumlara yıldırım hızıyla istihdamlarını gerçekleştiriyorlardı. Artık anne babalar meftun; vatandaşlar gayet hâllerinden memnunlardı.
Çocukları güya hem dindar hem kolay yoldan meslek sahibi oluyorlardı. Zaman zaman anne babalarını dinlemeseler de, canları sıkılsa da bu mevkiler hürmetine Locaefendi kadar dini bilmiyorlardı ya, hiç mesele değildi. Hukuk Fakültesinden yeni mezun olan çocuğu, hiçbir mesleki karyeri olmadan Danıştay Üyesi oluyordu ya...Bunu kim verebilirdi evladına, bu Locaefendi'den gayrı?
Askireye mi alınacak çocuk, annesinin başı açık bir resimle yeni düzenlenmiş bir cüzdan olmalı dedi mi Locaefendi, kim karşı koyardı? Elbette o her şeyi bilirdi.
Rütbeli bir asker, dinine hizmet etmek istiyorsa, makamını korumak adına gerekirse hanımını açmalı, hatta mayo bile giydirerek sahile çıkarmalı, başkasıyla dans bile ettirmeli; yeterki kimliği aşikar olmasın. Yoksa dine hizmetler sekteye uğrardı. Onun için mazallah deyu Locaefendi dinlenmeliydi.
Az duymadık tam secdeye kapanırken odaya giren birinin ayak seslerini duyunca gizlenmek adına spor yapıyorum diyerek atılan taklaları. Locaefendi istemişti çünkü tüm bunları.
İslam'a hizmet adına ya içilen içkiler!... İç içebildiğin kadar, Kur'an'da haram olması önemli değildi. Çünkü dine hizmette bu, bir zaruret idi ve Locaefendi kadar bilinmezdi bu işlerin hikmeti.
Peki, ya zina! Zevk almadan yapabilirdi. Yeter ki kimligin ortaya çıkmasın. Yoksa İslam'a hizmet edemezdin. Locaefendi'nin buyruğuydu. Hizmete kendini adamış saf ve temiz müslüman kızlarımız, yeter ki Locaefendi'den bir emir gelmesin hemen girerdi, Islam'a hizmet eden mucahid şakirtin koynuna. Sonra bırakılırdı orta yerde bu mücahide kızımız; çünkü dünyanın başka bir yerine hizmete revan olmuştu Locaefendi'nin bir emriyle.
Hizmete amade dört çocuklu hatun bir kişinin hikayesini bilirim. Kocasının hastalığına bakmaksızın Locaefendi buyruğudur diye hizmete gittiği dış ülkede kalarak boşadığı kocasının ıstıraplarını da yazmıştı sevap hanesine.
Türkçe Olimpiyatlarına, dansözleri izlemeye son peygamberin geldiğini söylerken bile kimse karşı çıkmamıştı Locaefendi'ye. Çünkü dinin son vaizi oydu. Yoksa gelir miydi son peygamber onun yanına? Belli ki indi ilahide görev verilmişti Locaefendi'ye.
Eriyen maklubeler etrafında biriken meblağlar, görünürde bağış da olsa aslında bunların haraca bağlanmış iş adamlarının zoraki verdiği paralar olduğunu çoğu anlasa da Locaefendinin gazabına uğramanın daha çetin olduğunu bildiklerinden, nefse ağır gelenin dinen muteber olduğu kıstasın hükmünde mideye aktardıkları maklubenin helal lokmalığı yetiyordu bu yeni dinin saf mensuplarına.
Zoraki bağışlara hele biri karşı çıktı mı iş bağlantıları hemen kesiliverirdi. Bu yolla burnu sürtünmezse eğer, huhuk devreye girer, uydurma dosyalarla bağışı reddeden ya kuzu kuzu verirdi bağışı ya da alırdı hapiste nefesi. Ya da mafya girerdi devreye, mafya dediğime bakmayın bunların hepsi de PKK'lı idi.
PKK yıllardır neden bitmiyordu?
FETÖ'nün muvazzah askeri gündüz asker kılıklı, gece PKK peştulu. Gece PKK peştusuyla girdiği evde zıkkımlanır, gündüz asker postalıyla eve baskın vererek gece gelen teröristlerin hesabını sorardı. Yok yere içeri tıktığı birçok saygı değer kürtlere bir hiç uğruna ama devlet adına yaptıkları işkencelerle bezdirdikleri bu vatandaşların intikam almak için PKK'ya katılmalarının yolunu bu tezgahlar açmıştır. 1985 yılında Diyarbakır Cezaevinde yapılan işkenceler bu sonuca matuftu. Ve PKK'ya katılımın patlak verdiği yıllar bu tarihte başlamıştır.
Bu yolu açan kim? Alnı secdede, dili zikirde, başları önde, inananan badem bıyıklı Locaefeni'nin yeni din muntesipleri. O yıllarda buna inanılır mıydı? Asla. Dinlerini öğrensin diye bunların dersanesine kurbanlık koyun gibi çocuklarını bagışlayan kesim linç ederdi seni...
Locaefendi'ye yönelik neden sakalı yok, neden evli değil, neden hacca gitmiyor, neden müslüman liderleri sevmez diye soru yönelttigimizde görmediğimiz baskılar kalmazdı.
Bunların iç yüzünü bilen emniyet mensubu bir devlet adamının, bu cemaat çok tehlikeli, bunlarla ancak devlet başedebilir açıklaması yüzünden yediği baskılar hapisle neticelendi.
Çaldıkları sorularla yüksek puan aldırarak istedikleri üniversitelere yerleştirdikleri öğrenciler devletin tüm yüksek birimlerine sızınca, bunların marifetiyle istedikleri her kararı alabiliyorlardı. Millet, türlü hikmetler öğrenmek için Sızıntı Dergisi'ni okurken, bunlar devlete sızmanın planlarını yapıyordu.
Saman Yolu diye bir kanal peydah oldu, bununla yıllarca saman tadında haber sundular. Zaman'la da pekiştirdiler.
Bugünkü olaylara bu zaviyeden bakılırsa siyasi ittifakların da ne niyetle gerçekleştirildiğini rahatlıkla görebiliriz.
Bu iki acımasız örgütün kimlerle kol kola gezdiğini görebiliyorsak tehlikenin farkına o vakit varırız.
Bu iki örgütü taşıyan bir oluşum varsa, örgütlerin kilitlendiği hedeften hala umut besleyenler var demektir.
2023'e giderken ıskalamayalım. Yoksa bir asırlık hezimetin tekrar kapısını bir daha kapanmamak üzere tekrar açmış oluruz...