Konu eğitim biz de eğitimci olunca bir araya gelişlerimizde sohbetler bir şekilde toplumsal eğitim seviyemizin nicelik ve nasıllığı üzerine yoğunlaşır.
İnsan ilişkilerindeki davranış biçimi kişilerin eğitim seviyesi ve biçimi üzerine bir hayli fikir verebilmektedir. Eğitim biçimleri de ahlaki seviyelerini gösterir. Neme lazımcı oldukları, ya da diğergam oluşları bu eğitim biçimiyle alakalı kazanımlardır biz insanlar için. Eğitim biçimleri konuşma şekillerinden tutun da oturup kalkmasında kişilerin ne seviyede olduklarını göstermektedir.
Son zamanlarda giyim kuşamlardaki seviyesizce görüntüler, kız-erkek ilişkilerinde şahit olduğumuz gayr-ı ahlaki davranış ve tutumlar bir yerde bizi müdahale etmek zorunda da bırakmıyor değil. Bu müdahalelerin birçok riskli yönü olsa da bazen her şeyi göze almak zorunluluğu doğmaktadır haliyle. Ahlaksızlığın özgürlük olarak lanse edildiği çevrelerin insanı hakikaten çekilmez olmaktadır. Kuralsızlığın beyinlere zerk edilerek yetiştirilen tiplemelerin, içinde bulundukları toplumu görmezden gelerek pervasızca sergiledikleri davranışları insanı çileden çıkarmaktadır. Durum ne olursa olsun uygun bir dil ve üslup kullanarak uyarı vazifemizi yapmazsak rahatsız olduğumuz nadirattan uygunsuz davranışlar bir de bakıvermişsin çoğunlukça benimsenmiş davranışlar haline gelivermiştir.
Bir kere şu “kadının beyan esasına dayalı mevzuatın” yeniden düzenlenmesi gerekir. Çünkü kadın beyanını esas alan mevzuat öylece durduğu müddetçe en başta öğretmenler görevini yapamayacaklardır. Erkek öğretmenin kurallara uygun giyinmeyen bir kız öğrencisini uyarması kötü niyetlilerin istismarı için yeter bir sebep olması eğitimde ahlaki normların uygulanmayacağı anlamına gelecektir. Sokakta uygunsuz giyinen bir bayanı uyarmak şöyle dursun “bu nasıl bir giyinme” manasına gelecek yaşlı bir amcadan sadır olacak bir bakışın dahi ne tehlikeli sonuçlar doğuracağını tahmin etmek hiç de zor değildir. O durumda taşların bağlandığı ama köpeklerin serbest bıraktığı bir ortamdan farksız kalır her yer. Bu manada akil insanların yapıcılık önünde engel teşkil edecek yasaların mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.
Yine bir iş çıkışı, eğitimci arkadaşlarla oturmuş günün değerlendirmesini yapıyoruz. Mesele yine gençliğin bu pervasızla davranış biçimlerine gelip dayandı. Bir okul müdürümüz, şu durumda bir kız çocuğunu uyarmak şu anki mer’i mevzuata göre yasak olduğu için çok tehlikeli diye fikir beyanında bulundu. Ancak dedi, kız ve erke uygunsuz davranışları sebebiyle uyarılabilir. O durumda mevzuatın direkt bir engeliyle karşılaşılmaz. Yıllarca okul müdürlüğü yapmış, hafız, ilmiyle amil, okullarda maarif modelinin tanıtımın yapan, duyarlı ve diğergam bir eğitimci arkadaşın söyledikleriydi bunlar. Sanki ayan olmuştu kendisine, iş çıkışı eve gitmek için bineceğim metroda başıma gelecekler.
Bir iki kişinin ayakta durduğu vagona bindik eve gitmek için. Mesai arkadaşımla kız ve erkek iki gencin oturduğu koltukların önünde biz de ayakta durarak yolculuk için yerimizi aldık. Yirmili yaşlarda olan bu gençlerin yer vermesini zaten beklemiyorduk. Hatta yaşlı ve engellilerin oturacağı koltuklara oturmalarına rağmen. Yolculuğumuzu genelde köşe yazarlarının o günkü yazılarını okuyarak yapıyoruz ve çok da müstefit oluyoruz. Hem yolculuk sıkıcı olmaktan kurtuluyor hem de gündemde neler olup bittiğinden haberdar olmuş oluyoruz. Tam okumalarımıza başlamıştık ki bizi kendilerine siper gibi gören kız ve erkek ikin genç uygunsuz davranışlar sergilemeye başladı. Kızın sırnaşça davranışları, erkeğin gayet rahat el hareketleri, birbirini öpmeleri, erkeğin arada bir kızın çenesini ısırması gibi gayrı ahlaki davranışları insanlığımdan utandırmıştı beni. Bir ara içimden gülmeye başlamıştım; yoksa görünmez adam mıydım? diye. O zaman işim daha kolay olurdu. Bol bol çekerdim keratanın kulağını. Yok yok, kanlı canlı karşısındaydım. Sadece ben de değildim üstelik. Ayakta birkaç kişi de olsak tüm koltuklar doluydu. Bu nasıl bir aymazlıktı. Hani hayâ imandandır diye bir gerçeğin tespitini okur ve öyle inanırız ya canlı örneğine ilk kez şahit oluşum hayretimi büsbütün arttırmıştı. Hayvandan da aşağı bir durumdu çünkü yaşanan. Artık işledikleri ahlaksızlık şurada dursun bunu toplumda rahat rahat yapmanın manası neydi. Hafsalam durmuştu. O an bir tarafta bir ay önce 30 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul Marmaray’da gerçekleşen yumruklu olay; bir taraftan da daha bir saat önce kurumdan çıkmadan yılların deneyimli idareci eğitimci arkadaşımla yaptığım sohbet geldi aklıma. Uyarmam gerekiyordu. Ama sonunda yumruk da yiyebilirdim. Her şeyi göze alarak dokundum delikanlıya ve o an göz göze geldik. Gerilen yüz kaslarına eşlik den ve saldırıya hazır nefret dolu gözlerle beni şöyle bir süzüverdi. Benim yaşıma bakmadan “ne var lan” dedi. Ahlaksızlığına mı yanarsın, saygısızlığına mı? Şaşırdım o an. Bu yaptığınız uygun mu dedim. “Sana ne” dedi. İnsan bunu hayvanların yanında bile yapmaz ama sen şu kadar insanı bile takmıyorsun dedim. “Öldürüm seni lan” dedi. “Bak dövdürme kendini bana” dedi. Hata üstüne hata yapıyordu. Beni üzen başka bir husus da oradakilerin hissiz bir taş gibi, odun gibi sessiz kalışlarıydı. Bana yaptıkları tek iyilik beni boş bir koltuğa oturtmaları oldu. Nush ile uslanmayan bu şahsa kötek gerekliydi ama ne yaşım müsait idi ne de gücüm. Sonuçta kulağını çekmesem de hedefime ulaşmıştım. Ahlaksızca davranışlarını kesmişlerdi. Belki bir daha toplulukta o rezilce davranışlarda bulunmayacaklardı. Bir kişiyi uyarmaktan ne çıkar dememek lazım. Ortamı fazla germeye gerek olmadığını düşünerek oturduğum yerde derin nefeslerle derin muhasebeler içine girdim.
Daha öncesinden bu tür uyarılarıma muhatap olan gençlerin “haklısınız amaca” demelerine rağmen bunun küstahça tavrı mide bulandırıcıydı. Bozulan fıtratın insanın ne hale getirdiğinin canlı örneğiydi adeta.
İnsandaki fıtrat gerçeği, kelimenin tam manasıyla günümüz teknolojisi için kullanılan fabrika ayarlarına tekabül ediyor diyebilirim. Çünkü son Peygamber bu durumu şöyle ifade ediyor; “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” Allah’ın biz kulları için vaaz ettiği her emir doğamıza uygun içeriktedir. Ruhsal yönümüzle uyumlu olduğu gibi bedensel yönümüzle de uyumludur. Yalan söylemek haramdır. Çünkü zararını ruhen çekeriz. İçki içmek haramdır. Onun da zararını bedenen çekeriz. Doğru istikamette olmanın erdemlilikleri saymakla bitmez. Hepsi ruhen sağlam olmanın kriterlerini barındırır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi emirler de hem bedenimizi hem de ruhumuzu takviye eden ve sonuç itibariyle biz kullara yaradılış gayemiz üzere yaşama şansını kazandıran emirler cümlesindendir.
İnsanın güzel fıtratı ihmale gelmez. Zamanında alınmayan önlemlerle fıtrat, istenmeyen yöne evirebilir. İnsan doğası gereği etkilenen bir varlıktır. Neyin etkisindeyse zamanla ona benzemeye başlar. Bu da kendisini yaşama biçiminde gösterir. İyi ve kötü çevre bu anlamda önem arz eder. Söyle arkadaşını kim olduğunu söyleyeyim denirken vurgulanmak istenen çevre faktörüdür. Biz çocuklarımızı bu konuda uyarmıyor muyuz? İstenmeyen çevreden edinilen arkadaşlıkların akran zorbalığı da cabası.
Büyük şehirlerde yaşayan herkes bu değişimi çok rahat görmekte ve özellikle de çocukları için önlem almada çok titiz davranılmaktadır. Sağduyulu her anne baba böyle davranır. İdeali yüksek her öğretmen geleceğe yön verece talebeleri bu düşünceyle eğitir. Buna bir de sanal alem ucubesini eklersek işimizin ne kadar zor olduğunu daha iyi anlarız.
Gelecek madem çocuklarımızın omuzuna yüklenecek, tezden onları genel gerçekliği olan kriterlerle hayata hazırlamamız gerekiyor. Bu hususta elbette görevin en büyüğü eğitim politikasında izleyeceği yolla devletin üzerindedir. Maarif Modeli ile devletimiz bu hususta adımını atmış bulunmaktadır.
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” Bu hadiste anlaşılan şu ki tebliğde kişi gücü nispetinde davranış sergilemelidir. Hele hele bu bir kötülüğün önlenmesiyse daha bir dikkat edilmesi gerekir. Devlet kanunuyla, vakıflar gayretleriyle, şahıslar da çocuklarından başlamak üzere nasihatlerle tebliğ görevini yerine getirmeleri gerekir. Nasılsanız öyle idare edilirsiniz hükmü bize iyilerle kötülerin sayı çokluğunun ne manaya geldiği açıkça göstermektedir.
Biz iyilik yolunda mücadele edelim ki fabrika ayarı bozulanların yerine fabrika ayarlarına geri dönmüş insanların avdetleri vaki olsun.
Bu manada toplumda iyiler kötülerden daha cesur olmak zorunda. Yoksa kötülerin sebep olacağı felaketler tüm toplumu kasıp kavuracaktır.
Mustafa SALİM
29 Haziran 2025 Ankara.