Yusuf Tekin, uzun süredir tartışılan bir bürokrat.
Daha çok da tartışılacak gibi.
Ülkenin en önemli bakanlığının ikinci adamından bahsediyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı da her yönüyle en önemli bakanlık konumunda.
Hepimiz biliyoruz ki bakanlıkların uygulamalar, politikalar, düzenlemeler konusundaki çalışmaları, bakanın onayı safhasına kadar müsteşar tarafından yürütülür. Bakan onay makamıdır ve temsil konumundadır.
Bu sebepten dolayı başarı ve başarısızlıklar, bakanın sorumluluğunda olduğu kadar müsteşara da mal edilir.
Sayın Avcı’nın bakanlığa atanmasının üzerinden 11; Sayın Tekin’in müsteşar oluşunun üstünden ise 7 Ay geçti.
Eteklerindeki taşları dökecekleri vakit geldi de geçiyor bile.
Feraset ve Basiret sahibi birçok eğitimci keskin gözlerle Milli Eğitim Bakanlığında olup bitenleri tükenmek üzere olan bir sabırla izlemeye devam ediyorlar.
Acaba Sayın Avcı ve Tekin Milli Eğitim Bakanlığı’nı yeniden yapılandırayım derken enkaza çeviren Sayın Ömer Dinçer ve Emin Zararsız’ın kendileri için uygun gördüğü eğitimin kılcallarına pek de vakıf olmayan kadrolarla mı yola devam edecekler?
Bakanlığın değişik birimlerinde ve koridorlarında muhtelif kademelerde görev yapan personel ve bürokrat, bakanlığının uygulamalarını eleştiriyor; özellikle müsteşarı yıpratmaya yönelik çaba sarf ediyorlar.
Bakanlığın en mahrem bilgileri basına servis ediliyor.
MEB üzerinde bu günlerde hükümet üzerindeki gibi inanılmaz bir yıpratma stratejisi ve baskı yürütülüyor.
Bu baskılar nasıl aşılır, bu kriz nasıl yönetilirse başarılı olunur?
Sayın Nabi Avcı ve Yusuf Tekin, hazırlıklarından ne kadar emin olurlarsa olsunlar, beklenmedik durumlarla karşılaşıp felakete uğrayabilirler. Ancak eğer süreçte kendi ihmal ve kusurları yoksa, mutmain bir kalple başarılı olacaklarına olan inançlarını yitirmeden sabır ve azimle yollarına devam etmeliler. Olumsuzluklar ve yenilgiler, zaferlerden daha öğreticidir.
Eğer bir hezimet yaşamak istemiyorlarsa kendilerinde hiçbir talepte bulunmayan, ancak bu milletin ve memleketin istikbali için onların başarılı olmalarını isteyenlerin uyarılarını dikkate alırlar. Aksi takdirde başlarına geleceklerden dolayı üzülmek yerine “Bunda da bir hayır vardır, kendileri böyle istediler.” der geçeriz.
Bütün bunları neden söyleme ihtiyacı hissediyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın zirvesiyle ilgili, düşüncesi bile insanın uykularını kaçıran, bazı hisler uyandı içimde.
Başlarındaki musibeti, sabırla; operasyonu ferasetle geçiştireceklerini umduğumuz; memleketin geleceğini teslim ettiğimiz bu insanları, gözümüzde çok mu büyütmüşüz acaba.
Geçen hafta yaşanan bakan çocukları operasyonunda ne ders aldılar acaba Sayın Avcı ve Tekin?
Bence alınması gereken ders açık: Güvenmediğin insanlarla yol alma. Çünkü er yâda geç seni yarı yolda bırakırlar.
Davul da tokmak da sayın bakan ve müsteşarda olduğuna göre bize sadece uyarmak düşüyor.
Bir de yanlışlarını gördüğümüz zaman haykırarak onu söylemek.
Testi kırılmadan uyarmak boynumuzun borcu…
Şu uyarılarımızı dikkate almanız sisin ve memleketin geleceği için hayati öneme sahip:
-
Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatındaki boş kadrolara atayacağınız her adamın yedi sülalesini araştırın. Bu adamları, dünya görüşünden, özel hayatına; mesleki deneyiminden, mesleki başarısına kadar araştırın. Hak etmeden birini bir yere getirirseniz mazlumların ahına muhatap olur, asla başarılı olamazsınız.
- Zora, dara düşüldüğü zaman sizi arkadan hançerleyecek; ihanet edecek, insanların gözünün yaşına bakmadan onlarla yolunuzu ayırın.
- Denize düşen yılana sarılır deyip bu zor günleri aşmak adına yanlış müttefikler seçmeyin.
- Unutmayın, sizi izleyen keskin gözler var.