Ülkenin geçtiği zor süreçte, gündemi gereksiz tartışmalarla meşgul etmek istemeyenlerin sabır taşı adeta çatlamak üzere.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eğitimde başarılı olamadık” serzenişinin sorumluları, hala makamlarında oturuyorlar.
Çok gerilere gidip geçmişi kurcalamanın bir âlemi yok. Son birkaç ay içinde her biri birinden tuhaf onlarca karara imza atıldı. Memleketin bir ucundaki öğrenciler, gözleri yolda öğretmen beklerken, yeni atanan öğretmenler, sözüm ona “adaylık eğitimi” fantezisiyle aylarca görev yerlerine gönderilmediler. Birkaç yıl önce AK Parti hükümetinin son verdiği sözleşmeli öğretmenlik safsatası, yeniden aynı partinin bakanı eliyle hayata geçirildi. Öğretmenlik başvurusunda mülakat garabeti ile her şeye rağmen en şaibesiz şekilde öğretmen seçebilen sisteme son verildi. İlk ders zilinin çaldı ancak henüz atanacak öğretmenlerin mülakatları bile yapılabilmiş değil. Paralel yapının güçlü olduğu dönem onlarla iş tutanlar koltuklarında oturadursunlar, bu yapıyla yakından uzaktan ilişkisi olmayanlar kapının önüne konuldu. PKK ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle açığa alınan binlerce öğretmen, bir gece ansızın CHP milletvekillerinin twetter hesaplarından yapılan açıklamalarla, görevlerine iade edildikleri müjdesini aldılar.
Bu liste bu şekilde uzar, gider… Ama şu görevden alma, ihraç ve göreve iade kararları ile ilgili MEB’in özensiz ve hukuksuz tavrına dikkat çekmek ve MEB’in saç baş yolduran ciddiyetsizliğinin altını çizmekte fayda var. FETÖ ve PKK ile ilişkisi gerekçe gösterilerek açığa alınan veya ihraç edilen öğretmenlerle ilgili kararlar, sağlıklı bir tahkikat, araştırma ve soruşturma sonucu verilmiş kararlar mı?
Açığa alınan veya ihraç edilen 10 binlerce kişiden kaçı, karıştıkları iddia edilen suçlardan dolayı yargılanıp gözaltına alındı veya tutuklandı?
Suçları terör örgütleri FETÖ ve PKK’ya destek, yardım ve yataklıksa; neden bu suçlar nedeniyle adli süreç işletilmedi?
Alınanlar, bakanlıkta önemli ve kritik makamlardaydılar da bunların görevlerinin başında olmaları terörle mücadeleyi mi aksatıyordu?
Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili sorunlarda Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı yanıltan, yanlış yönlendiren ve gerçekleri görmesini engelleyenler kim veya kimler var?
Eğitim kamuoyu bu soruların cevabını merak ediyor ancak bu laubali tavır da siyaset kurumu ve bakanlığı ciddi şekilde yıpratıyor. Bakanlık, kendi insan kaynağı ile ilgili bu özensizliğin bedelini, adeta ayağa düşmüş saygınlığı ile ödüyor.
Böyle ciddiyetsizlik mi olurmuş?
Dün terörist diye kapının önüne koyduğun öğretmenleri, bu gün “pardon” diyerek görevine iade ediyor ve körpecik beyinleri onlara teslim ediyorsun! Bu öğretmenlerin açığa alınmaları bir garip, iadeleri ayrı bir garip değil mi?
Bu kadar önemli bir kararın müsebbiplerine bunun hesabının sorulması gerekmez mi?
İşte bu duygu ve düşüncelerle bir öğretim yılına daha başlıyoruz. Böyle yönetilen bir bakanlığın yetkilileri ise bu dostça uyarılardan yararlanmak yerine, bu ve benzeri haber ve yazıları “kim yazdı?” “Kim beğendi?” “Kim paylaştı?” mevzusunu araştırmanın peşine düşerler.
Hal böyleyken ne kadar umutlu olabiliriz bilemiyoruz!
Eğitim ve öğretimle ilgili konularda zerrece umudumuz kalmadı.
Sayın Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın ciddiyetini ve ifa ettiği görevin sorumluluğunun idrakinde bir siyasetçi olduğunu biliyoruz. Ancak başarısızlığı tescilli bir bakanlığa atandığının ve atandığı günden bu yana bu gidişatı değiştirecek herhangi bir gelişme yaşanmadığını da üzülerek izliyoruz.
Keşke Bakan beyin yakınında bulunanlar bakanlığın içler acısı manzarasından Bakan Bey’i haberdar etse de bari bakanlıkta idari işleyiş devlet ciddiyetine yakışır bir şekilde yürütülse...