Uzun süredir Eğitim-Bir-Sen camiasının gündemi Genel merkez seçimlerine kilitlenmiş durumda.
Bizler de delegenin kararına tesir etmemek adına adayları değerlendiren yazılar yazmaktan imtina ediyorduk.
İstiyorduk ki; bu tatlı rekabet, adayların en iyisini yapmaya yönelik gayretine dönüşsün ve kişisel ilişkiler, bölgesel milliyetçilik, sığ adamcılık değil; düşünen, üreten, duruşuyla, taahhütleriyle ve gelecek hayaliyle sendikacılığımıza yeni bir soluk ve umut katan bir seçim süreci yaşansın.
Eğitim-Bir-Sen camiası, bu dönem rekabetin, yarışan ekiplerin faydalı olacağına inandığı için emektar Genel Başkan Ahmet Gündoğdu’nun “Tek Liste” ısrarına rağmen aksi yönde bir irade ortaya koydu.
Doğrusu bizler de Eğitim-Bir-Sen genel başkanlık seçimine tek liste ile gidilmesinin fayda değil zarar getireceğine inanıyorduk.
Çünkü rakibin, yarışan ekiplerin olmadığı yerde durağanlık, statüko ve kısırlık vardır.
Yarışan ekipler ise “Hayırda yarışanlar” anlayışından hareketle, davalarına dinamizm, yenilik, heyecan, yeni fikirler ve idealler katarlar. Batının ruhsuz demokrasisinin ruhuna yedirilmiş “hayırda yarışanlar” anlayışının, Müslüman ülkelerde siyaset ve sivil toplum kuruluşlarımıza nitelikli yöneticiler seçilmesini sağlayacağını düşünüyorduk.
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanlığı’na aday olan Ali Yalçın ve Ahmet Özer, yakından tanıdığım ve çok değer verdiğim insanlar.
Ancak Aristo’nun, hocası Eflatun'un görüşlerine karşı çıkınca onu ayıplayanlara "Hocamı severim, fakat gerçeği ondan daha çok severim." dediği gibi, bizlerin kendilerine olan sevgimize rağmen sendikal geleceğimiz adına konuşmamız gerekirken susmamızın büyük bir vebal olacağına inanıyorum.
Yazsam adaylar; yazmazsam Hakk’ın kızacağını düşündüm ve adayların kızmasını yeğledim.
Dışarıdan oldukça hareketli geçtiği anlaşılan seçim çalışmalarının mahiyetini bilmediğimiz için yoğun bir zihinsel hazırlık süreci yaşadıklarını düşündüğümüz seçim yarışına ilişkin büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.
Sayın Ahmet Özer, sözüm ona “Vizyon Belgesi”ni açıklamış.
Haberini okuduğum zaman gözlerime inanamadım.
Durdum, düşündüm, inanamadım, üzüldüm, utandım ve kahroldum.
Abarttığımı zannetmeyin.
Gerçekten öyle oldu.
Vizyon belgesi diye açıklanan ucubenin, bir davanın lideri olmayı düşünen bir insanın aynası, hayali, planlılığı, disiplini ve zihinsel hazırlığına ilişkin fikir vereceği göz ardı edilerek muhtemelen delege ziyaretleri esnasında bir ilden diğer bir ile giderken seyahat halinde alelacele, çalakalem yazılmış bir sayfalık metinden ibaret olduğunu gördük.
Ahmet Başkan, vizyon belgesinden bahsetmese, kimsenin ondan bir şey isteyeceği falan yoktu. Madem bir hazırlığın yok, neden “vizyon belgesi” gibi büyük laflar edip sana inananları hayal kırıklığına uğratıyorsun.
Oradan-buradan, kopyalayıp yapıştırarak oluşturulan 41 maddelik bir metin, “41 Kere maşallah” diye servis edildi.
İnanın okurken 41 kere “Ya Sabır” çektim.
Vizyon belgesi, gelecek tasavvurunun en genel ifadesidir.
Vizyon Belgesi, staratejik amaçlar ve bu amaçları gerçekleştirmeye yönelik binlerce faaliyetin dayanağı olabilecek nitelikte kurumsal bir üst belgedir.
Vizyon belgesi, üyelerine, çalışanlara, ülkene ve dünyaya bakış açısına yönelik bir çerçevedir.
Vizyon Belgesi, büyük hedeflere yürürken izleyeceğin yol haritasına ilişkin referanstır.
Vizyon belgesi, bakış açısını, ilkeleri, değerleri ve öncelikleri içeren bir pusuladır.
Mantıksal çerçeveden yoksun, toplu sözleşme taleplerinden ibaret, birbiriyle alakasız, özensiz bir metni “Vizyon Belgesi” diye sunmak, Eğitim-Bir-Sen genel başkan adayından beklenmeyen ve bu davaya gönül verenleri üzen bir gelişmeydi.
Bu anlayışla sendikayı yönetmeye talip olanların bu cüretkarlıklarında bizim de payımızın olduğunu düşünüyorum.
“Aman üzülmesinler”, “aman kırılmasınlar” “canlarını sıkmaya gerek yok” diyerek sessizliğimizle katkıda bulunduğumuz bu ana kadarki süreçten dolayı yaratandan af diliyorum.
“Vakti kuşananlar” sloganıyla yola çıkan Ahmet Özer ve arkadaşlarının bize yaşattığı bu hayal kırıklığının ardından, “zirveden yeni ufuklara” sloganıyla yola çıkan Ali Yalçın ve ekibinin “vizyon belgesi” diye ne açıklayacaklarına ilişkin endişe, kaygı ve korku içindeyim.
Şu an için Ahmet Özer’in vizyon belgesiyle yaşadığımız hayal kırıklığının telafisi sayılabilecek bir umuda sahibiz.
O da Ali Yalçın’ın sendikal geleceğimize yüklediği anlam ve buna dair söyleyeceklerini içeren vizyon belgesi…
Eğer o da Ahmet Özer’ın vizyon belgesi diye toplu sözleşme taleplerini yazdığı gibi Kurum İdari Kurulu taleplerini sıraladığı bir A-4 kağıdını, vizyon belgesi diye sunarsa bu davaya çok yazık olacak.