Bugünkü 'Öğretmenler Günü'nü Keriman'nın 1932 yılında Brüksel'de gerçekleşen Dünya Güzellik yarışması üzerinden kutlamak isterim.
Adamlar, Kanuni'den korktukları için ülkelerinde bir asır boyunca yasakladıkları dansın öcünü, Keriman'la aldılar. Tıklım tıklım bir salon, jüri üyeleri ve podyumda yarı çıplak Osmanlı torunu bir Türk kadını.
Mesele güzellik meselesi değildi elbette. Bu durum anonsta bile dile getiriliyordu zaten. Heyecan bambaşkaydı. İslam'a karşı Hristiyanlığın bir zaferi olarak takdim ediliyordu.
Asıl mesele, burnunun ucunu göstermekten haya eden müslüman kadınından, mayosuyla vücudunu teşhir etmekten bırak sıkılmayı hatta bununla gurur duyacak kadar pespaye olmuş bir kadın peydah etmenin sarhoşluğunu yaşayan kadim düşmanlığın zaferi meselesiydi.
Ey bu meseleyi çağdaş medeniyet seviyesini yakalamak olarak görenler! Hala anlamadınız mı Batı'nın ecdadımıza olan husumetini? Batı deyip geçmemek lazım. Biz tebliğ vazifemizi yaptıkça onlar hep engel oldu. Husumetleri hep inancımızla değerlerimizeydi. Biz hak yoluna daldıkça onlar haktan fersah fersah uzak durdular. Bize geçmişimizi unutturdular ama hesaplarını hep geçmişimize göre yaptılar.
Şunu asla unutmamak lazım; ecdadımıza dünyayı bin yıl idare ettiren ruhtan bizi uzaklaştıran her durum Batı'nın bir zaferidir. Bu zaferler cephe zaferleri değil artık. Bir kavme benzeyişin cephe gerisinde elde edilmiş galibiyetidir. Batı bugün bunu başardı. Bu da epmeryalizmin topraktan beyinlere sıçrama hamlesidir. Dolayısıyla toprağa girip yerleşerek gerçekleşen bir işgal değil toprak sahiplerini kendi menfaatlerine ram kılacak bir beyin işgalidir. Modern deyimle bu bir kültür emperyalizmidir. Jomo Kenyatta “Beyaz adam geldiğinde ellerinde İncil vardı. Bizimse topraklarımız. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.” Bu yaşanmış vakıa, kültür emperyalizminin toprağa yansımış halini gösteren en çarpıcı bir örneğidir.
Kültürel emperyalizm bu manada savaşların en büyüğü olmuştur. Çünkü kişiler kendi ülkesinde yaşasa da bu savaş sonunda zihnen benimsenen düşmanının hayat tarzıyla öz vatanlarında dünden birer parya olmuştur artık.
Kültür emperyalizminin Keriman'la başlattığı köleliğin bununla son bulacağını sanacak kadar aymazlık içinde olanlar şunu unutmasın; Batı, bununla yetinmeyecek. Anadolu'dan ecdadımızdan geriye kalan ne varsa her şeyi kazıyıp yok etmedikçe kin ve nefretleri asla dinmeyecektir.
Bu bir Hak ve Batıl mücadelesidir.
Batı dünyası batıl adına, biz isek hak adına mücadeleyi benimsemiş bir millet olarak biliniriz.
Mücadelelerin çarpışma anları savaşları doğurur. Şavaşlarda da oyun ve hilelerin ardı arkası kesilmez. Haliyle her medeniyet kendine uygun hilelerle savaşı sürdürür.
Bu manada Batılın hileleri akılalmaz derecede acımasızdır. Sadistliğin binbir çeşidini içinde barındırır. Mesela 'Bizans'ın Entrikaları', 'İngiliz'in Oyunları' şeklindeki tanımlamalar, Batı'nın acımasız iç yüzünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Herkes kendisine yakışanı yapar der atalarımız.
Osmanlı'nın hakim olduğu coğrafyada bugün şahit olduğumuz tüm şenaatlar batının bu kadim kininden ileri gelmektedir. Su uyur düşman uyumaz çünkü...
Hak karşısında küfür, ne kadar ayrı gayrı görünse de tek millettir. Osmanlı'nın yıkılışında şahit olduğumuz bu gerçeği bugün de Gaze'de görüyoruz; dün Suriye'de, önceki gün Mısır'da, daha önce de Irak ve Afganistan'da gördüğümüz gibi.
Bugün gelinen noktada, önce zihnen ablukaya alınan müslümanlar, yaşamalarına dahi tahammülün olmadığı varlıklar olarak görülmüş durumda.
Karşımızda işlerini 'böl, parçala, yut' formülüyle düzene koyan ablak suratlı, merhamet nedir bilmeyen, hayvandan da aşağı derekelerde hayat süren bir leş topluluğu durmakta. Hedefleri için akla gelmedik her türlü kötülüğü yapacak kadar adileşen bir cepheden bahsediyoruz. Şeytana rahmet okutturacak bir denaniyetle karşı karşıyayız. Bir yerde şeytan'ın Adem'le mücadelesidir bu. Şeytan'a uyan beni Adem'in Kabilleşerek Habil'i can evinden vurmasının devam edegelen mücadelesidir.
Dirilen Habiller, katil Kabilleri dehşete sokuyor. Her diriliş, özür dileyen Adem demektir. Özür beyanlı Ademlerin kurtuluşu Şeytanları çileden çıkarıyor. Çileden çıkan her şeytan daha büyük tuzaklarla çıkıyor Adem'in karşısına. En büyük tuzağı ise Adem'den devşirdiği yani bize benzeyen tuzağıdır ki biz buna şeytanlaşmış insan diyoruz.
Osmanlı'nın yıkılışıyla Anadolu'ya getirilip Türk ismi verilerek Türk vatandaşlığına geçirilen okuma yazmalı mürekkep yalamış o bize benzetilen iki yüz bin Yahudi ile sekiz yüz bin Ermeni'nin bugün nerede, hangi makamda ve ne yaptıklarını bilmezsek pirincin içindeki beyaz taşların ağzımızda diş bırakmayacağını bilemeyiz.
Bize benzeyen bu donanımlı insanların içimizde partiler kurup siyaset yaptıklarını kabul etmezsek, uzun süre bizi yönettiklerini de bilemeyiz.
Uzun süre iktidarda olduklarından gafil olursak, devlet kademelerinde köşebaşlarını tuttuklarını da bilemeyiz.
Birçok hileye başvuracakları tezini abartılı bulursak, basının bunların elinde olduğunu da bilemeyiz.
Bunların dürüstlüğüne inanırsak her konuda yalan söyleyip bizi kandırdıklarını da bilemeyiz.
Bizden aldıkları isimlerle isimlenenlere kanarsak FETÖ ve PKK'nın bunlar tarafından oluşturulduklarını da bilemeyiz.
Bunların algılar peşinden koştuklarını kabul etmezsek kimin doğru söylediğini de bilemeyiz.
Batının bu benzerlerimizle bize dayattığı çağdaş medeniyet hedefini Kızılelma'nın yerine ikame edersek, eğitimde ihmal ettiğimiz milli ve manevi değerlerimizin kimler tarafından engellendiğini de bilemeyiz.
Cihan sulhunu yurtta sulhun gölgesine neden alındığını es geçersek iç cephenin güçlenmesi yönünde atılan adımların neden atıldığını bilemeyiz.
Camilerimizi ahıra, gazinoya, pavyona çevirerek kutsalımıza kimin hakaret ettiğini; ezanların yirmi yıl boyunca asli hüviyetinden kimin çıkardığını; Kur'an'ın öğretilip öğrenilmesini kimin yasakladığını; şapka takmadılar diye nice ilim erbabının neden ve kimlet tarafından idam edildiğini bilmezsek tüm bu olup bitenlerin uydurma bir laiklik anlayışı adına yapıldığını dile getiren Milli Eğitim Bakanımıza yönelik gerçekleştirilen saldırılarla linç edilmek istenmesinin asıl sebebinin maarif modeli olduğunu da bilemeyiz.
Bize benzerlerin yazıp bize dayatarak okuttukları ama geçmişimizi karalamaya dayalı ve gerçeklerin yansıtılmadığı bir tarih dersinin verildiğini göremezsek, 'dünya beşten büyüktür' ifadesini dillendiren ruhun mahiyetini de bilemeyiz.
Siyonizm'in dünyayı güçlü bir kaç aile ile nasıl yönettiğini, dünyayı saran nasıl bir ahtapot olduğunu anlayamazsak Cumhurbaşkanımızın dünyanın gözü önünde zalimin yüzüne karşı haykırarak 'one munite' deyişinde büyük bir cihadın olduğunu da bilemeyiz.
Bugün ülkemizde birçok meselenin mahiyetini bilmek istiyorsak bunun yolu birlik ve beraberliğimize kastedenleri tanımaktan, bilmekten ve bunları öğretmekten geçer.
Keriman'ın güzelliğiyle örtünmek istenen çirkinlikleri es geçmemeliyiz. Bu sadece bir başlangıç ve Batı'nın hilelerinin mahiyetini gösteren küçük bir örnek.
Hz. İbrahim (as)'ın tüm putları kırdığı baltayı büyük putun boynuna asarak verdiği mesaj misali biz de gizlenen tüm çirkinlikleri tek tek ortaya koyarak en büyük ve korkunç çirkinliği Keriman'ın güzelliği üzerinden deşifre etmeliyiz. Bu da doğru bir eğitimle olur.
İster örgün ister yaygın olsun her kademe ve alanda eğitim veren, sağduylu öğretmenin bu manada yükü ağır ve mesuliyeti büyüktür. Çünkü bu mesuliyetin bilincinde olduğumuz dönemlerde dünyayı bin yıl idare ederek, adaletle yöneten bir nesil yetiştirmişiz.
Bugün itibariyle eğitim alanında dünden kalan tecrübelerle bugünü yaşayarak geleceğe bu minval üzere ışık tutup çağın gereklerine uygun, benliğinden ödün vermeden yaşayacak nesillerin tekrar inşasını hedefleyen Milli Eğitim Bakanlığımız, reform niteliği taşıyan özverili çalışmaları göz doldurmaya devam ediyor.
Bakanlığımızın geçmişin manasını Adabımuaşeret dersiyle tekrar ihya etmedeki gayesi gündelik hayatını kök değerler ekseninde, teknolojik gelişmeleri gözardı etmeden ve dünyaya yön verecek şekilde hayat sürecek nesilleri yetiştirmektir.
Bu sayede Kristof Kolomp'un bir kaşif değil bir çapulcu olduğunu öğrenecek ve öğreteceğiz. Artık her şeyi yaratan Allah'ı biyolojinin satırlarında da göreceğiz. Zulüm 1453'te başladı diyenlerin yalan tarihleri bir paçavra gibi suratlarına fırlatacağız. Hz. Nuh'un gemisiyle Arşimet'in suyun kaldırma gücünü batıracağız. Yalan adına ne varsa tek tek ortaya dökeceğiz.
Bu manada Sayın Bakanımız Yusuf Tekin bey ve ekibine teşekkürlerimizi arz ederiz.
Bu bilinçte olan tüm öğretmenlerimize sonsuz saygı ve hürmetlerimi sunarım.
Günleri kutlu, yolları daim olsun.
Mustafa Salim
24 Kasım 2024, Ankara