MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

LANETLİK LEMAN

03 Temmuz 2025 Perşembe 01:55

Avrupa’da kaç defa Kur’an’ı Kerim’i yakma girişiminde bulunulmuşsa ekserisinin Türk Büyükelçilikleri önünde olması çok manidardır. Bu demek oluyor ki İslam denince akla ilkönce Türk milleti geliyor. Dünyaya İslam’ın adaletiyle bin yıl hükmeden bir millet oluşumuz bu haklı payeyi ister istemez omuzlarımıza yüklemektedir. Bir zamanlar Batılı biri hidayet bulup İslam dinine girdiğinde kendisi hakkında “Türklerin dinine girdi”, “Türklerin tanrısına inandı” ya da “Türk oldu” şeklinde ifadeler kullanılması da millet olarak dinimizle nasıl hemhal olduğumuzun örneklerindendir.

Türk Milletinin İslam’ı din olarak kabul etmesiyle Asya’dan Anadolu’ya başlayan eş zamanlı göçün en belirgin sebebi ilay-ı kelimetullah olmuştur. Kızılelma mefkuresiyle taçlandırmıştır bu davasını. Çünkü İstanbul’u feth edecekti; sonra da Roma’yı. Böyle büyük bir hedefi vardı yüce milletimizin. Dinlerinin buyruğuydu bu Peygamberinin dilinden dökülen. Batı’nın kokuşmuş mücessem yapısıyla Bizans’ın içler acısı idaresinden İstanbul’u feth ettiğimizde Hristiyan tebasının önden geleni ve Bizans İmparatorluğu’nun son Megadük’ü Lukas Notaras "Konstantinopolis'te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim" sözü, Hakk’a tapan bir millet olarak inancımızın gereklerini hakkıyla ifanın bir gerçek yansımasıydı.

Çanakkale Destanı’nı yazarken yine bu ruhumuzla direnmiştik. İngilizlerin meşhur siyaset adamı olan W. Churchill, ‘ Biz Çanakkale’de Türklerle değil Tanrı ile savaştık ve kaybettik’ diyordu.

Gün geldi 15 Temmuz’da girişilen hain darbeyi millet olarak savdığımızda yine bu ruhumuzla hareket etmiştik millet olarak.

Malazgirt’le başlayan mücadelemiz bugün hala devam etmektedir. Biz bugün 2053 ve 2071’i hedefimiz olarak belirlemişsek bu Allah’ın dinine hizmetteki şiarımızdandır.

Özellikle son çeyrek asırda bu topraklarda yaşadığımız çalkantılar bir milletin yeniden uyanışının ayak seslerinden ileri gelmektedir. Dört bir yanımızın ateş topuna döndüğü bu coğrafyada bizi hedefimizden alıkoymanın birçok engeliyle karşılaştık. Her seferinde tüm engelleri yırtarak yolumuza devam ettik.

Güçsüz bir Türkiye’nin varlığı Batı’nın hedeflerine ulaşmada en çok arzulanan bir durum olmuştur hep.

İsrail’in Arz-ı Mev’ud emellerinin önündeki tek engel Türkiye devletidir. Bu itibarla ülkemizin her bakımdan güçsüz kalması bu emelin gerçekleşmesi adına önemli bir unsur addedildiğinden  toplumumuzun maddi ve manevi tüm alanlarda geri kalması için türlü entrikaların sahnelenmesi elbette boşuna değildi.

Millet;

Bir gün geldi Türk-Kürt kimliğiyle kaşındı.

Bir gün geldi Alevi-Sünni ayırımıyla gerginleştirildi.

Bir gün geldi laik-antilaik (şeriatçı) hizipçiliğine maruz bırakıldı.

Tüm bunlar içimizde satılık tiplemelerle yapıldı.

Bu tiplemeler;

Günü geldi basından ayarlandı.

Günü geldi, askeriyeden ayarlandı.

Günü geldi, siyasette ayarlandı.

Günü geldi, bürokraside ayarlandı.

Günü geldi, ekonomik çevrelerden ayarlandı.

Günü geldi akademik alanda ayarlandı.

Odalar kurdular, Vakıflar açtılar, Ekonomik yaptırım şebekeleri oluşturdular…

Bunları yaparken de hep terör aparatlarını kullandılar.

Güçlenmeye başladığımızda da algılara başvurdular. Milletin kafasını ifsat etmeye çalıştılar.

Her şeyi tiye aldılar; hastaneleri, havaalanlarını, yolları, köprüleri, tünelleri, çıkarılan petrollerle gazları, İHA, SİHA ve uçakları, TOGG’u ve savaş gemimizi… Bizi güçlü kılacak her şeye karşı çıkarak milleti birbirine düşürmeye çalıştılar. Güya seçilenler ülkeyi yönetemiyor diye.

Bu ülkenin huzurunu bozmaya kendini adamış odaklar dur durak bilmeden üstümüze üstümüze geliyorlar. Onun için siyasi yelpaze bu saldırılardan bağımsız düşünülemez.

Biz güçlendikçe saldırılar da bir o kadar artmaktadır. Bizi kaynaştıracak ve bizi hedefimize kilitleyecek inancımıza saldırılar bu sebepledir.

Okunan hutbelerin konusu üzerine dinimize saldırılar da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Ayasofya camiinin açılışındaki rahatsızlıklardan tutun da Taksim’e yapılan cami inşaatının faaliyete geçmesi de yine bu çerçevede elen alınacak hususlardır.

26 Haziran günü de kaos oluşturacak şekilde basına yansıyan Leman adlı dergide Peygamber efendimize hakaret içerikli karikatüre yer verilmesi Müslüman mahalleseinde salyangoz satıcılığından öteye geçmeyen menfur bir hadise olmuştur.

Milletimizin sağduyulu duruşu, toplumu inancını karalama üzerine kurgulanan girişimle germeye çalışan Leman çalışanlarının gözaltına alınmaları suretiyle olası kaosun önüne geçilmiş oldu. Bu müdahalenin iç cephenin güçlendirilmesi adına yerinde ve zamanında yapılması devletimizin gücünü göstermiştir. Bu da milletin güvenini kazanma ve onları rahatlatma adına yerinde bir davranış olmuştur. Daha önce yaşanan benzer durumlarda dönemin iktidarının yanlı davranışları milletimizi hep çileden çıkarır olmuştur. Bugün gelinen noktada özgürlük adına inancımıza saldıranların salvolarına artık itibar edilmediği gjbi inananı da bulunmamaktadır.

Bu derginin sponsorları arasında en büyük meblağı asrın hırsızlık olayın gerçekleştiren İ.Oğlunun sağladığı bilgisi çok büyük bir oyunun içine çekildiğimizin ipuçlarını vermektedir.   

Hal böyle olunca bakıyorsun hırsız da, dinime hakaret eden dergi de, derginin çalışanları da hep aynı kökten ve tıynetten geldikleri anlaşılmış oluyor.

Hakk'a karşı çıkarak tek hedefi onu yok etmek olan küfri bir hareketle karşı karşıya oluşumuz, Müslüman bir ülke olan Türkiye’m adına içler acısı  bir durum olmuştur.

Karikatürist bu hamlesiyle küfri milletin şeytanlaşmış mücessem örneğini sergilemiş oldu.

Buna alkış tutanlar ise bu yolun hadimleri diyebileceğiiz şeytanlaşmış insanlar oldu.

İmansızlığın karanlığında yerini alan bu şeytanlaşmış insanlar hakikatin aydınlığına tahammülü olmayan alçak yaratıklardır.

Bu alçak yaratıkların varlığı imtihanın bir gereği olsa da mide bulandırıcıdırlar.

Düne kadar bu aşağılık zihniyetin ülkemdeki pervasızlıkları övgülere dahi mazhar olurken bugün sorgulanması yönetimin iyi insanlarda olmasının ehemmiyetini gözler önüne seriyor.

 Bu alçak zihniyetin sadece ülkemizi değil son bir asırdır dünyayı ne hale getirdiğini Gazze'de görüyoruz.

Gezi olaylarında "mesele ağaç meselesi değil" derken bu sözleri asıl niyetlerinin inanan insanların yönetimde olmalarına karşı olduklarının beyanı olmuştur.

Bu alçak zihniyet, bu milletin diniyle buluşmasını engellemek için yıllardır mücadele vermektedir.

Bu alçak zihniyet bin yıl dünyaya hükmeden bu milletin başarısının dinine sahip çıktığı ve uğrunda mücadele verdiği dönemlerinin bir eseri olduğunu çok iyi bilmektedirler. Korkuları, diniyle buluşacak bu milletin tekrar dünyaya hükmetmesidir.

Akacak kan damarda durmaz der atalarımız. Bir asırlık zincirlerimizi halka halka kırarak parçalayışımız bundandır. Bendimi çiğner aşarım dizesinde biz bunu bir asır önce terennüm etmişiz. Sonunda yılmadan yorulmadan bugünlere geldik. Gelmek zorundayız. Hakk'ın gür sesiyiz çünkü. Batıl Hakk karşısında zelil olmaya mahkumdur.

Tek millet olan küfrün sesini bir anda her yeri velveleye vermesi sıradan bir tesadüfle izah edilemez. Mesela batılın hamisi Cumhuriyet gazetesinin Leman denen şeytani merkezle eş zamanlı hareket edişini, olayı “şeriatçılar sokağa indi” şeklinde attığı manşetinden anlamak mümkündür.  Bana öyle geliyor ki bu da bir komplo hazırlığı içinde olduklarını gösteriyor.

Gözden kaçırmamamız gereken şu;

30 Haziran'da CHP'nin son şaibeli kurultayı mahkemece iptal edileceği kesinlik kazanmıştı. Ancak karar tarihi 8 Eylül ayına ertelendi. Parti başkanı, mahkeme kararına uymayacağını söylerken kritik bir zaman diliminde geçtiğimiz şu süreçte ülkede kaos çıkarmayı planlıyor gibiydi. Öyle zannediyorum ki bu Leman Dergisi’nin karikatür çıkışı bunun için tertiplenmişti. Cumhuriyet Gazetesi’nin bu manşeti de dünden hazırdı. Bir taraftan Parti Başkanının  mahkeme kararına uymayarak taraftarlarını sokağa çağıracak olması, bir taraftan da karikatür krizinin sebep olacağı sokak eylemleri ve Cumhuriyeti'nin manşeti... Al sana kaos, al sana ortamı cehenneme çeviriş.

Milletinden desteğini almış güçlü devletimiz bu oyunlara gelmiyor artık. Biz bu senaryoyu Alparslan Arslan denen avukatın 17 Mayıs 2006 sabahı Danıştay 2. Dairesi'nin bulunduğu kata avukatlık kimliğiyle girerek toplantı yapan daire üyelerine elindeki silahla ateş ederek gerçekleştirdiği olaydan hatırlıyoruz. O gün yakalanmasaydı yine Cumhuriyetin manşetinden saldırganın "Allah'ın askeriyim, Allahü ekber" dedi şeklinde kurgulanarak verilecekti.

CHP’nin son kurultayının iptal kararı 30 Haziran’da verilseydi karanlık yapılara gün doğacaktı.

Hiç kimse bu milletle dini arasına giremez.

Kimse bu milletin diniyle alay edemez.

Kutsalına dil uzatamaz.

Biz Peygamber Efendimizi canımızdan öte severiz. Çünkü bu imanın bir gereğidir.

Gücünü dininden alan devletimiz dinine kastedeni asla affetmez.

Dinimiz gücümüz, gücümüz dinimizdendir.

Devlet, dininie sahip çıktıkça ömrü uzun, temeli kavi olur.

Devletimiz var olsun, daim olsun.

Mustafa Salim

03 Temmuz 2025 ANKARA

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Tahir
Yorumunuz onay bekliyor ...