15 Temmuz milli direnişimizin yıl dönümünü her kutlayışımızda isterim ki o gece yaşadıklarımız anlatılsın ve de yazılsın ki o anda şahlanan milli ruhumuz unutulup küllenmesin. Buna asla izin verilmemeli diye düşünüyorum. Bir de bu ülke Türkiye ise ihmale asla gelmez.
Bu milletin dünya tarihindeki yeri fevkalede ehemmiyetlidir. Dünyada hesaplar yapılırken varlığımız dost için güven düşman içinde hep ıstırap unsuru olmuştur. Yönü ve hizmeti hep haktan yana olan bir millet oluşumuzla marufuz. Bizi çok iyi tanıyan tağuti düzenler hesaplarını hep bize göre yapmak durumunda kalmışlardır. Hakk'ın sesi İslam bu milletin dinidir. Bu dinin umdeleriyle yoğrulan bu millet dünyaya bin yıl hükmetmiştir. Diniyle bütünleşen bir millet tağutun önündeki en büyük engel olmuştur. Osmanlıya garezleri ve yıkılmak istenmesi bu sebepledir. Jeopolitik konumumuz da bu garezlerini devamlı diri tutmuştur. Çünkü dünyanın nabzını tutan kilit bir coğrafyadayız. Bu coğrafyanın kilit noktası da İstanbul'dur. Asırlar önce İstanbul'un fethine işaret eden ilahi saikin ehemmiyeti ve bu müjdeye nail olmak için müslümanların tarihi gayreti ve nihayetinde bunu gerçekleştiren milletimizin haklı gururu daha iyi anlaşılmaktadır. Dikkat edilirse Osmanlı'dan sonra ihdas edilen yeni devletimizin kuruluşunun üzerinden daha bir asır geçmeden imhamızın planlandığı darbe 15 Temmuz gecesi İstanbul üzerinden yapılıyordu. Dünyaya hükmetmenin merkizydi İstanbul. Tağuti düzenin özlemi İstanbul.
Son bir asırda bu millet çok badireler atlattı... Her badirenin belirleyici asıl sebebi bu milletin diniyle olan irtibatının kesilmesiydi. Harf inkılabı bu yüzden yapıldı. Tarihimizle alakamız kesilsin diye. Çünkü tarihimizin belirleyici unsuru dinimizdi. Mefkuremizin temelini oluşturan oydu. Harf deyip geçmemek lazım. Bir harfin yerinde oynaması bile tılsımı bozmaya kafiydi. Bugün gelinen noktada özel gayretler olmasaydı bu millete biçilen gayrı dini seküler bir hayat anlayışının kumaşından elbiseler giydirilecekti.
Tağuti düzenin garezi son bulmadan bu millet, başına gelecek felaketlerden hiçbir zaman emin olamaz. Bu da hak ve batıl savaşı demektir. Malazgirt'le başlayan bu savaş İstanbul'un fethiyle taçlandı. Sonra Çanakkale geçilmez dedi. Mesken tuttuğu İstanbul'da bu mücadeleye hala devam ediyor.
15 Temmuz darbesini millet olarak savıp bir rahat nefes aldığımızda sevinirken bile bununla yetinmeyeceklerini aklımızın bir köşesinde tutuyorduk. Temkinimizde haklı olduğumuzu karşı tarafın bu şanlı mücadelemizi "tiyatro" diye yaftalamaları bize karşı husumetteki niyetlerini ele veriyordu. Dünya tarihinde emsali görülmemiş nümayişimiz tiye alınıyordu. Korkmuşlardı çünkü. Bir yerde böyle konuşmak rahatlamak için sığınakları olmuştu. Gezi olaylarında "Mesele ağaç meselesi değil. Hala anlamadınız mı?" yollu çıkışlar niyetlerinin bu milletin uyanışına mani olmak istediklerini ayan beyan ortaya koyuyordu.
Girişilen her eylem tağuti sistemin Arz-ı Mev'ud saftasasını hayata geçirmek içindi. PKK onun için kullanılıyordu; FETÖ onun için yetiştirilmişti. Mevcut hükümetimizle mücadele edilmesi planlarını gerçekleştirecek bir kadronun olmaması içindi... Vesayet yularına boyun uzatmadıkları içindi. Milletin içinden geldikleri içindi. Planlarına mani bir liderle yönetildiğimiz içindi. Tıpkı bir asır önce planlarını neredeyse suya düşürecek gayreti içinde otuzüç yıl mücadele veren Abdülhamid han gibi...
Ülkemizde izlenen siyaset sıradan bir demokrasinin kurallarının işlendiği tarzda bir siyaset olmamıştır hiçbir zaman. Demokrasinin gereği kurulun partiler normal şartlarda ülkeleri için bir mücadele verirler. Ülkemizde bu asla olmamıştır. Vesayete dayalı siyasi bir düzen kurulduğu için güçlü olan parti hep milletinin aleyhine iş görür olmuştu. Bu da milleti bölüp parçalamanın bir yoluydu. Demokrasi sadece görüntüden ibaretti gerisi hep angaryaydı. Menderes bunun için idam edildi. Onunla başlayan siyasi süreçte demokrasi ilk kez ürün verecekti ülkemde. İzin vermediler. İhtilaller hep bu yüzden yapıldı. Demokrasi treni tam raya oturdu diye sevinirken ne hikmetse raydan çıkıyordu. Tağuti düzen öyle istiyordu.
15 Temmuz'da girişilen hain darbe milletin şahlanışıyla bertaraf edilse de bunu planlayan dünyanın karanlık suratlı tağuti düzeni durmayacaktı. Hedefi Erdoğan'ın düşürülmesiydi. Çünkü Uzun Adam boynunu uzatmıyordu vesayet yularına. Madem seçimle kurtulunmuyordu bu adamdan başka yollar denenmeliydi. O yollardan biriydi işte 15 Temmuz hain girişleri...
Pandemi günlerini bu mücadeleden bağımsız düşünürsek mücadeleyi kaybederiz. Pandemi'de ekonomik savaş vardı. Normal yollarla indiremedikleri liderleri ekonomik savaşla dize getirme yöntemlerini sahaya sürerler. Patates ve soğan hikasinin ana fikri buydu. Bu ana fikir anlaşılmazsa hikaye boşuna okunmuş demektir.
Patates ve soğanın altında neler yatmıyordu ki...Millet patates ve soğan bulamıyorken İHA ve SİHA'lara ne gerek vardı. S-400'ler neden alınıyordu. Savunma sanayine neden korkunç paralar ayrılıyordu. Kanal İstanbul'a ne gerek vardı. Köprüler neden yapılırdı. Hele savaş gemisine ne gerek vardı... Koca koca şehir hastaneleri de neyin nesiydi. Petrol çıkarmak, gaz sondajları; eski köye yeni adet miydi? şeklindeki zırvalarını patatses ve soğanla süsleyip halkı galayene getirip hükümetin hayati icraatlarını engellemeye çalışıyorlardı. Çünkü 15 Temmuz darbesini yapıp başarızıs olanlar durmuyordu.
Hükümetimizi içeride halkın gözünden düşürücü bu hamlelerle birlikte dış siyasette de elimizi kolumuzu bağlayacak hamlelerden geri durmuyordu tağuti sistem. Bir gün Karabağ'da sıkıştıyorlardı, ertesi gün Libya'da. Suriye bataklığına sürüklemek istiyorlardı. Denizlerde bizi boğmak istemlerinin sebebi de buydu. Fakat her hamleleri boşa çıkıyordu. Hükümet idare edemiyor safsatasına milletimiz inanmıyordu. Ne yapsalar boştu. 15 Temmuz ruhumuz hiçbir hileye izin vermiyordu.
Hele hele altılı masada oynanan oyun yok mu oyuncular tekme tokat birbirine girdi...Rezillik bile seviye kalır o durumu ifade etmeye...
Tağuti sistem Gazze'de Siyonist kimliğiyle ortaya çıkıp ateşli kinini kustuğunda Türkiye'yi aleni müdahale etmeye zorladılar ki hata işleyerek uluslararası hukuka aykırılıktan cezası kesiliversin. Devlet aklımız bu tuzağı ferketse de karşı taraf duygusal ferdi çıkışlardan sonuç devşirme telaşı içindeydi. Sonra Suriye devrimi ve siyasi duruşumuz destan yazıyordu tüm dünyada.
15 Temmuz hain planını devreye sokanların hevesleri kursaklarında kalsa da boylarından büyük kinleri cehennem alevi gibiydi adeta. Durmuyorlardı. Su uyur da düşman uyumaz ilkesince biz iç çephenin güçlenmesinden bahsediyorduk. İki gün sonra 24 Ekim 2024 tarihinde Ankara'da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi'nin (TUSAŞ) Kahramankazan yerleşkesinde bir terör eylemi gerçekleştiriliyordu. Belliydi ki 15 Temmuz hain saldırı planlayıcıları iç cephenin güçlendilşimesi düşüncemizden çok rahatsızlandı. Öyle bir liderimiz vardı ki söylediğini yapan bir liderdi ve uykularını kaçırmıştı tağuti düzenin Kara ruhlularının...
15 Temmuz hain planlayıcıları, vesayet yularını boynuna takmak üzere hazırladıkları müstakbel lider İ.Oğlunun diploma sahtekarlığı ve asrın hırsızlığı diyebileceğimiz boyuttaki büyük vurgunculuğuyla ellerinde bomba gibi patlamasının sartıntısını yaşarlarken biz PKK'ya silah bıraktırmanın planları içindeydik. Onlar hırsızlarına sahiplenme derdindeyken biz dünyaya PKK'nın silah bırakma anlaşması gereği yaktıkları silahların görüntülerini dünyaya seyrettiriyorduk.
Devrede olan Devlet aklımız değil oyunlara gelmek oyun kuruyordu artık. Tuzaklara düşmeyen bu aklımız tuzak kuruyordu hasımlarına. Leman'la ne yapmak istediklerini gördüğünde CHP kurultayı'nın iptal davası erteleniyordu Eylül ayına. İçindeki kusmuğu Mısır'ın Tahrir ve Rabia meydanı örneğiyle çıkarıyordu. Bu gafletin de ötesinde haince bir duruştu adeta. Düşman asla uyumuyor çünkü.
İslam Coğrafyası'ında Arz-ı Mev'ud safsatası sınırlarının üç ayağını teşkil eden Mısır, İran ve Türkiye gibi ülkelerin güçlü olması bu planın önündeki en büyük engeldi. Mısır ve İran'da devrede olan planları saat gibi işlerken Türkiye'ye bu anlamda diz çöktürememeleri Siyonizm'in bir hayli moralini bozmaktadır. Bu da 15 Temmuz'da kalkıştıkları ve boşa çıkardığımız hain planlarının benzerlerinden vazgeçmeyeceklerini göstermektedir.
15 Temmuz 2016' da FETÖ işbirlikçilerini, 11 Temmuz 2025 tarihinde de PKK işbirlikçilerinin hesabını kestik.
Biz hakkı temsil ettiğimiz müddetçe batılın tağuti düzeniyle sorun yaşayacağız demektir. Küfrün gücü bizim dağınık oluşumuzdan ileri geliyor. Son çeyrek asırda devlet olarak sergilediğimiz gayret küfrün ne kadar aciz olduğunu göstermiştir. Küfür yani tağuti sistem su üstündeki köpük gibidir. Görünürde heybetli olsa da içi boştur. Bir üfürmelik canı olandan korku yersizdir.
Dün 15 Temmuz girişimimize tiyatro diyenler bugün PKK'ya silah bıraktıran devlet gücümüzü görmezden geliyorlar.
Birlik ve beraberliğimiz tüm şeytani tuzakları boşa çıkaracaktır.
Birliğimizi ve dirliğimizi bozanlara asla fırsat vermeyelim.
Bunun için de fasıkın getirdiği haberlere asla inamayalım.
Bugün sanal alemde söylemedik laf kalmamıştır. Bilgi kirliliğnin olduğunu bilelim. Güzelim memleketi bir kirliliğe kurban etmeyelim. Güzele güzel yakışır. Şu güzelim memlekete çirkinliklerin hakim olmasına izin vermeyelim.
Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
İsmimin kendi isimleri arasında olmadığına hayıflandığım 15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Mustafa Salim
15 Temmuz 2025 Ankara