MEHMET NURİ YILDIRAR mnyildirar63@gmail.com

KÜLLENMİŞ BİR HATIRA

13 Haziran 2020 Cumartesi 23:44


2007 veya 2008 yılı olmalı. Sincan Yunus Emre Mahallesindeki Yavuz Selim Camii’nde Cuma namazının farzını kılıp selam verirken tanıdık bir simaya rast gelmiştim.
Cami çıkışı onu daha yakından göreyim diye kenarda beklemiştim.

*
Nihayet çıkmıştı yanında da bir arkadaşıyla(sonradan komşusu olduğunu öğrendim).
Bir kolunda hafif bir sargı vardı. Kara yağız bir Anadolu efendisi. Mütevazı, naif, gösterişsiz, samimi...

*
Yıllar önce, Erzurum’da, kendisinden genç görünen “grand tuvalet ak saçlı“ ağabeyi Bahattin Karakoç için kendisinden küçük olduğu halde abisi misiniz sorusuna “O aristokrat, kravatlı şehirli. Gam yok, keder yok; onun için genç kaldı. Hayat bizi yordu.” demişti şakayla karışık.

*

Bahattin Bey -Allah ona da rahmet eylesin- şehirliydi gerçekten, tıraşlı, takım elbiseli, kravatlı tam tekmildi. Abdurrahim Bey “baş üryan sine püryan” bir tarza sahipti. Sırtında emanet duran bir ceket, yakası açık bir gömlek... Onu bu giyim tarzı yönünden daha çok çağdaşı olan ve üslubu da benzeşen Osman Yüksel Serdengeçti’ye benzetirim. O, kendisini köylü kabul eder, halk ozanlarıyla özdeşleştirirdi. Kanaatimce hakkı da yok değildi.

*
Müsafaha ettikten sonra sohbet ede ede yürümeye başladık. Sormak aklıma gelmedi ama aynı yönde yürümeye de biraz şaşmadım değil. Böylece görev yaptığım okula kadar geldik. Herhalde burada yolumuz ayrılıyor diye düşünüp veda için elimi uzattığımda ikisi de gülmeye başladı. “Allah’ın işine bakın biz de okula geliyorduk.” dediler.

*
Abdurrahim Bey’e odaklandığım için öteki beye dikkat etmemiştim. Abdurrahim Bey’in komşusu olan zat meğerse öğrenci velimizmiş. Muhtemelen çocuğun bir sorunu için okula gelmek istemiş olacak. Abdurrahim Bey’i de yanında, iyi ki, getirmişti. Önce velinin işini hallettim sonra biraz ordan burdan konuştuk.

*
Tabii ki 1983 yılında, Erzurum’da Anda Dağıtım aracılığıyla tertip ettiğimiz imza gününü yad ettik. Şiir üzerine, siyaset üzerine konuştuk. Sinirlenmeden, kişi polemiği yapmadan, aşağılamadan, ötekileştirmeden!..

*
Abdurrahim Bey’le üç kez kaşılaştım:
İlki Erzurumdaki imza günlerinde Bahattin Karakoç ve Alper Aksoy’la birlikteydi. Zannediyorum iki üç gün bir arada olmuştuk. Belki ben de köylü çocuğu olmam sebebiyle kendimi ona daha yakın hissetmiş, fırsat buldukça konuşmaya çalışmıştım.

*
İkincisinde Sincan Fatih’te evine misafir olmuştuk. 2000'li yılların başları olmalı. Arkadaşım Veysel Çayır, huzurunda “Mihriban” şiirini okumuştu. Şiir okunurken duygularının yüzündeki yansımasını görme imkanı bulmuştum. Israrımızdan kaçamayınca ”Böyle şeyler anlatılmaz” deyip hikayesini bilindiği şekliyle, biraz da kaçamak şekilde anlatmak zorunda kalmıştı.

*
Üçüncüsü de okuldaki görüşmemizdi. Zannediyorum birkaç kez daha camide tesadüf etmiştik. Görev yerim değiştiğinden tekrar görüşmek nasip olmadı. 

*
Ortaokuldayken 1970’li yıllarda şiirleriyle tanışmıştım. Sosyeteye Reçete, Hakim Bey şiirleri ilk ilgimi çeken şiirlerdi. O zamanlar bir “dava” vardı, bir de “dava şiirleri!”. Doğrusu “Dava” çok somut bie şey değildi nazarımızda çok kıymetliydi ve omuzlanması ve gerçekleştirilmesi gerekiyordu. 

*
Şiirleri, bu “dava” yolunda kendimizi ifade etme vasıtasıydı. Vur Emri, Kan Yazısı, Dosta Doğru, Suları Islatamadım daha sonra kitap envanterime girmişti. Mihriban gibi aşk temalı şiirler 80 ihtilalinden sonra dikkatimi çekti.

*
Böylece şiirlerinin ve yazılarının müdavimi olduğum Abdurrahim Bey; tanıdığım kadarıyla kalendermeşrep, sağlam duruşu olan, kişiliği oturmuş bir insandı. Kararlı, fikirlerini eğip bükmeden, “kim ne der” sorusunu düşünmeden söyleyen, yazan bir insandı.

*
Lise sondaki bir öğrencime, şiire hevesli olduğu için, teşvik amacıyla Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinden bir derleme ödevi vermiştim. Bir de kendisinin okulumuza yakın yerde ikamet ettiğini, ziyaret edip kısa bir görüşme yapması önerisinde bulunmuş, adres olarak da Yavuz Selim Camii’nin cuma çıkışını salık vermiş ve üstadın fotoğrafını göstermiştim. Öğrencimin ilk tepkisi:”Hocam, koca şair beni kabul eder mi?” olmuştu. Öğrencim tarifim üzere gitti, görüştü; hayatı boyunca unutamayacağı bir hatırası oldu onunla.

*

Evet birçok yazar, şair  gibi yatı, katı yoktu, makam arabası, şoförü yoktu. En azından ben görmedim, duymadım. Mutena semtlerin güvenlikli evlerinde yaşamıyordu. Sosyo ekonomik olarak çok da yüksek bir gelir dağılımına sahip olmayan Sincan’da ikamet etmeyi tercih etmişti.

*

Şahidim, güzel insandı. Sözüyle özüyle birdi. Hiçbir şeyin arkasına sığınmadı, hiçbir değeri araç olarak kullanmadı. Bizi hiç yanıltmadı, aldatmadı; bildiğim kadarıyla duruşunu etkileyecek boyutta aldanmadı da!..

*
Ölüm yıldönümünde aklıma geldi, yazmasam olmazdı.
Rahmetle ve minnetle anıyorum.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #