İnsanın Allah tarafından hitaba layık görülmesi ve hitapla muhatap alınması insanın kendisi olduğu andır. Allah’tan insana doğru olan bu iletişim aslında insana kendin ol çağrısıdır. Allah’ın insanla olan muhataplığı insana bir mükellefiyet de getirmiştir. İnsan bilinçli bir varlık olarak yaratıldığından, kendi niteliğini , tabiatla ilişkisini ve kendi öz benliğini bilen tek varlıktır. İnsanın kendilik bilinci ,beşer iken beşeriyetini iman ile destekleyerek insan olma mertebesine yükseldiği andır. Allah’ın ahlaklanması ile ahlaklanan insan, yeryüzünde eşref-i mahlukat olmuş demektir. “Her birimiz kendini bilme aşamasına ulaştığımız ,gerçekten seçim yapabilme aşamasına ulaşabildiğimiz ölçüde insanız”.(A.Şeriati)“Kendilik; vicdanın bir insanın bir başkasına acı verdiği için kaygılanmasında kendini gösterir.(A.Gurien) İnsan kendi dışındaki evrene ,kendilik bilincinin farkında olarak bir bilinç süzgecinden geçmiş olarak bakar. Ama ne zamanki insan kendisini Allah’ın yaratıcılığından çıkararak, eşya’nın yaratıcılığına ve baskısına teslim ederse, işte o zaman insanda yaralı kendilik başlamış olur. İnsan içeriksel hafıza olarak kayıp içindeyse yaralı kendilik devreye girer. Bu aynı zamanda mananın devreden çıkıp maddenin devreye girmesidir.
İnsanın varlığı kendi içindeki kurbana duyduğu nefretle başlıyor. Nefretle başlattığı varlığı kendi dışındaki eşyaya, paraya, makama sahip olmakla iyice pekişiyor. Yaralı kendiliğimiz her zaman kendimizle yüzleşmekten kaçmamızı sağlar. İnsan kendisine sahip olmak yerine başkalarına sahip olmayı, başkalarının mülkü ile övünerek, varlık sebebini başkalarının varlığıyla kendi iç dinamiğine giydirdiği elbiselerde arar. O’Neill Amerikalılar için şöyle bir tesbitte bulunuyor. “Kendi ruhlarına sahip olabilmek için her zaman kendilerinin dışındaki her şeye sahip olabilmeye dönük yaşarlar”.
Yaralı kendilik imanın, duruşun bozulduğu anda kendilik bilincinin yitirilmesiyle başlar. Oysa iman kişinin kendilik bilincini fark etmesidir. İnsana kendilik bilincini akıl kazandırırken ,beşer kısmı diğer var olanlarla insanı bir tutar. “İnsan insan olma vasfını akıl ile sağlarken, beşeri akıl ise ferdi ahlaktan uzaklaşarak dünyada neye sahip olmak istiyorsa 0nun peşinden gider. İnsanın daimi mahkumu günah ve günahkarlıktır.”(A.Şeriati) “ Eğer insan aklı ile hareket ederse insani ,beşer yönüyle hareket ederse hayvani isteklerle var olur.”(A.şeriati) Böylelikle insan kendilik bilincini yitirir,beşer yaralı kendilikçe evrilmeye başlar.Yaralı kendilik için manevi ihtiyaç yoktur. Asıl gereksinimi olan ihtiyaç maddi ihtiyaçtır. İnsanın tefekkürden, ilimden uzaklaşması, manevi varlığını maddi varlığın baskısına bırakmasıdır. Bilginin erdeme dönüşmemesi,insanlığa fayda sağlamaması,insanın bu hasletleri kendi amaç ve çıkarı için kullanması yaralı kendiliktir. Ameli, düşünceyi ve irfanı birbiriyle bağlantılı kullanmak kendilik bilinci iken tam tersi kullanmak yaralı kendiliktir.
Kendi zamanında fark edilmeyen kendilik bilincini, günümüzde tarihi biyografilerin bir çoğunda görüyoruz. Siyasi ve toplumsal dönüşümlere damga vurmuş birçok biyografik figür, kendilik bilincine sahip olanlardır.Toplum ve başkaları için kendi haysiyet ve onurunu feda eden insanlar, kendilik bilincinin kahramanlarıdır.Kendi akıl ve ilmiyle tarih boyunca, toplumun ve insanların fikri ve ahlaki gelişimine hizmet etmiş insan, yeniden tarihteki kendilik serüvenine dönerek ,kendini ve özünü yeniden teşhis edebilir ve yeniden kendi yolunu yürüyebilir.
Kendimize yabancılaşmadaki temel etken bilinçteki yarılmadır. Bilinç yaralanması da kendilik değerimizin yaralanmasıdır. İnsan her zaman kendisi olduğunu zanneder, kendisini olduğu şeyin tersine inandırmaya zorlar ama farkında olmadan başkası olmuştur. İnsanın kendi yaşam tabiatından uzaklaşması, onu kendi tabiatından uzaklaştırıp başkasının benliğini yaşamasına ve başkası olmaya itmiştir. Dünyadaki bütün gelişmeler ve tüketim kültürü, insanı esir alarak tek boyutlu bir varlığa dönüştürdü. İnsandaki; insani, irfani olan her şeyi tüketmiş ve bir makinaya dönüştürmüştür. Toplumlarda vicdan ve suç bir realite olunca, kendilik sürekli rol değiştirip ya vicdanla suçu örtüyor yada suçla vicdanı. Kendilik bilincinde, insanın kendinde duyduğu samimi sorgulama duygusu o insanın sorumluluk anlayışındandır. Abraham Lincoln ait şu söz bu konuda anlamlıdır.”Umarım ,yöneticiliğimi her koşulda öyle yürütebilirim ki,iktidarı devrettiğimde dünyada tek bir dostum kalmamışsa bile,geriye tek bir dostum kalmış olsun ve oda içimin derinliklerindeki dost olsun” Yaralı kendilik, insanın değersizlik duygusuna kapılmasıyla da alakalıdır.Bu durumda dış etkenlerin baskısı yadsınamayacak kadar güçlüdür. Kendi içinde kendini değersizleştiren insanın başkalarının gücüyle kendilik değerini yükseltmesidir. Yada aşırı itaatkar olarak kendisini değerli göstermesidir. İnsanın yaralı kendilik bilincini kabullenmesi, otoriter güçlerin insan onurundan ziyade insanın maddi yaşam karşısındaki çaresizliğini kullanması ile olmaktadır.
Yeniden kendilik bilinci bir başkasını geçerek yada alt ederek olmamalı. İnsanın kendini değerli bilmesi yeterlidir. İnsani kimliklerin sarsılmasına izin vermeyen insanlarla, nadir de olsa bir çok yerde karşılaşma imkanı var. Önemli olan, insanlığı kuşkusu olanların içinde güçlendirmek. Bu yol da saf ve temiz olan çocuklarımızdan geçiyor. Onların zihinlerinde kendimizi duyarlılaştırmak hepimizi güçlendirecektir.Kendilik yarılmasına karşı koymak için çocuğun hayatının insan olma ve insan kalma tarafını güçlü kılmalıyız..”İnsanın en büyük emaneti yine kendidir. Çünkü insan kendine emanettir. Kendine emanet edilmiştir.”(İ.Fazıloğlu)