Kendisini ilk tanımam, öğretmenliğimin ilk yıllarında o da gıyaben olmuştu. Bu gıyabi tanışmama vesile olan da İmam Hatip liseleri için yazdığı Arapça ders kitabıydı. O yıllarda kitap seçimi öğretmenlerin tercihine bırakılırdı. Biz de okulun zümre öğretmenleri olarak daha iyi bir kitap araştırmasına girmiştik ki okul müdürümüz bu konuda mihmandarlık etmişti bize. Ki o da ilahiyatçı biriydi ve branşı meslek dersleriydi. Her müdürün bir ilgi alanı olur ya müdürümüz Muhittin Alagöz'ün ilgi alanı tamamen eğitimdi. Güvenirdik yönlendirmelerine.
O yıl Arapça dersi kitabı olarak Ahmet Ortaç hocamızın yazdığı ders kitabına karar vermiştik. Öğetmenliğimin beşinci yılıydı. Her dönem mutlaka bir Arapça sınıfım olurdu. Arapça'ya karşı ilgi bizde aileden gelirdi. Babam medrese eğitimi almış din görevlisiydi. Amcalarım hakeza. Dayılarım o dönemde hala medreselilerdi. Çocukluğum Arapça metinleri üzerine yapılan yoğun müzakere atmosferinde geçmişti.
Kararlaştırdığımız gibi Ahmet Hocamızın kitabını okuturken bunun o güne kadarki kitaplardan farklı olduğunu görmüştüm. Bir kere metinlerde bir akıcılık vardı. Öğretici tarzla kaleme alınan alıştırmalar derse ilgi ve coşkuyu arttırıyordu. Kitapta farkettiğim bu özelliği okul müdürümüze açtığımda gülümsemişti. Karşılıklı konuşmamızda bunun sebebini kendimce Ahmet hocanın Hataylı olması hasebiyle ana dilinin Arapça oluşuna yormuştum. Haliyle kitabını okuttuğum hocamızı artık iyiden iyiye merak etmiş ve bir an önce görüşüp tanışmak istiyordum. Ankara'da yaşıyor oluşu da merakımı hepten arttırmıştı. Fakat bir türlü görüşememiştim; ta ki 2002 yılında Devlet Lisan Okuluna müracaat edinceye kadar...
Başbakanlık bünyesinde faaliyet gösteren Devlet Lisan Okulu binası Ankara Keçiören'deydi. İngilizce ağırlıklı olmak üzere birçok yabancı dil bölümü içinde bizler Arapça dil kursiyerleri olarak kabul edilmiştik. Biz Ankara'dakiler, dışarıdan gelenlere göre avantajlıydık, çünkü kurulu düzenimiz aynen devam ediyordu. Dokuz ay süren kurs müddetince bir çoğu ev kiralamak kiralıyordu; evli olanlar çocuklarını da getirmek zorunda kalıyordu.
Arapça dersimize giren beş hocadan biriydi Ahmet Ortaç. Cemalettin Saylık resmi yazışma metinlerini, Hüseyin Akıncı dergi yazılarını, Mesut Eryılmaz basın dilini, İhsan Özyön hocamız da diyalok ibareleri kısmını üstlenerek derslerini işlerdi. Her biri birbirinden bilgili ve yetenekliydi hocalarımız. Onlar bizi biz onları sevmiştik. Kaynaşmıştık birbirimize kısa zaman içinde. Ahmet hocamız da pratik Arapça ağırlıklı ders işlerdi.
O yıllarda teknoloji bugünkü gibi pek ileri sayılmazdı. İnternet yaygın değildi. Cep telefonları bu kadar akıllı değildi. Masaüstü bilgisayarlar yeni yeni eğitime dahil ediliyordu. Bir dilin öğretilmesinde bilgisayarın ağırlığı bugünkü gibi değildi. Kendi imkanlarımızla CD'ler çoğaltır öylece bilgi alışverişinde bulunurduk. Evlerimize uydu antenleri almıştık. Yine de istediğimiz biçimde teknolojiyi dil eğitiminde kullanamıyorduk. Sınıf ortamında kulak dolgunluğu olsun diye Arapça haber ve filim izleme imkanı sunacak bir televizyonumuz bile yoktu... Çok şey hayal ediyorduk ancak imkanlar elvermiyordu. Dersler klasik yöntemlerle işleniyordu.
Ahmet Ortaç hocamızın ders sunuşu bu anlamda dikkat çekiciydi. Belki bir televizyon ekranı, bilgisayar ortamı ve de projeksiyon yoktu ama kendi gayretleriyle o ortamı aratmayacak teknikler geliştirmişti. Bu manada renkli bir ders anlatımı vardı. Yazı tahtası ve sınıf duvarlarını anlattığı konuyu destekler mahiyette materyallerle süsleyerek ders ortamını sıkıcılıktan kurtarırdı. Bir dilin öğretilmesini sağlayacak birçok teknik kullanırdı.
Ahmet Ortaç, nahif tabiatlı, incinse de incitmeyecek derecede ruhi olgunluğa ermiş, ince nükteli, hoş sohbet, derin bir bilgisi olan, vefakar ve de cefakar bir hocamızdı.
Nükteleri sadece güldürme amacını gütmezdi. Her nüktesi dilin öğretilmesine yönelik olup kursiyerleri motive etmede büyük rol oynardı. Dilin öğrenilmesinin ilk basamağını duyuşların teşkil ettiğini altını çizercesine vurgulardı. Öğrendiğimiz dilin, gözümüzü dünyaya gelirken açtığımızdan itibaren geçen iki yıl boyunca sabırederek katlandığımız dinleyişlermizin bir eseri olduğunu söylerdi. Bu dinleyişlerin hayvanlarda bile etkili olduğunu şahit olduğu bir olayı nükteli hikaye edişi dinlemeye değerdi; Arap ve Türk iki çiftçi komşudan bahsetmişti. Arap komşu, Türk komşusundan bir eşek satın alır. Kuvvetli ve çevik olduğu için aldığı eşeğin denildiği kadar olmadığını bir hafta çalıştırdıktan sonra anlayan Arap komşusu bu durmu eşeğin ilk sahibi Türk komşusuna anlatarak iade etmek ister. Türk komşu, eşeğe hangi dille komut verfiğini sorar. Arapça deyince, Türk komşu der ki bizim eşek "ço ve çüş"ten anlar... Senin "yallah ve kif" demeni anlamamıştır. Sonra pedagojik tahlilini yaptığı bu hikayesi ve daha niceleri derse olan motivemizi en üst seviyelere çıkarırdı.
Çok güçlü ve tatlı ahenkli bir sesin sahibiydi aynı zamanda. Arap tarzı güzel Kur'an okuyuşuyla gönülleri fethederdi. Arapça okuduğu ilahiler bir başkaca güzellikteydi... Ders esnasında konuya uygun mutlaka bir ilahi okurdu. Sınıfı coştururdu adeta. Stütyoda seslendirdiği ilahilerin olduğunu da o zaman öğrenmiştik. Kursu bitirip okullarımıza gittiğimizde öğretim metodundan o kadar etkilenmiştim ki derste adeta Ahmet hocanın rolüne bürünürdüm. Daha sonraları sınıflarda kullanılan projeksiyon, bilgisayar ve akıllı tahtaların dersin işlenişindeki pratikliğini Ahmet hocamızın ders metoduyla birleştirirken ortaya çıkan manzarada çok zevkli ders ortamlarını oluştuğunu öğrencilerimiz söylerdi.
Ahmet Ortaç yeniliklere açık ama imani kıstaslarında tavizi olmayan bir eğitimciydi. Kızması da sevmesi de peygamberi bir hal üzereydi. Allah için sever Allah için buğz ederdi. Cömert ve misafirperver bir insandı. Hep güler yüzlüydü.
Ahmet Ortaç hocamızın mutfak maharetine diyecek yoktu. Hatay'ın kendine mahsus damak tadını dostlarıyla buluşturan zengin gönüllü bir dost idi. Onu tanıyanların kendi eliyle yoğurduğu çiğ köfteden yemeyeni, tatmayanı yoktur. Derslerin bitimine doğru sınıfta mahirane elleriyle yoğurduğu ve tadına doyamadığımız çiğ köfteleri hala yad ederiz. Evine misafir olmaya durun, envai çeşit ne lezzetlerle karşılarırsınız. Böyle güzel bir insan ve bir değerdi.
Devlet Lisan Okulunun son kursiyerleri biz olmuştuk. Okul, mezuniyetimizle bir daha açılmamak üzere kapanmıştı... Biz okullarımıza başlamış hocalarımız da Bakanlık merkezi teşkilata alınmışlardı. Özellikle Ahmet hocamla irtibatımı o günden sonra hiç kesmemiştim.
Bilahare 2004 yılında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığında göreve başladığımda Ahmet hocamız da Hayatboyu Genel Müdürlüğünde Arapça dersleri komisyon başkanlığı yapıyordu. Kurumlarımız birbirine yakındı. Sık sık görüşme imkanımız olurdu. Biz kendisini bir abi olarak görüyorduk artık. İlk fırsatta hocalığından mutlaka istifade ederdik.
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığında Arapça devlet kitaplarının incelenmesi komisyonu sorumluluğunu bana tevdi eden idare incelemede üye olacakların belirlenmesinde de yine yetkili kılmışlardı. Bunun üzerine Hüseyin Akıncı ile Ahmet Ortaç hocamın isimlerini vermiştim. Kitap incelemede bir çığır açmışlardı. İnceleyeceğimiz kitap Gazi Üniversitesinden bir akademisyenin kaleminden çıkan devlet kitabıydı. İncelemede esas olan hatayı tespit edip düzeltilmesini yazarına bırakmaktır. Fakat iki hocam öyle yapmamıştı. Kitaptaki hataları bulduktan sonra doğrusunu da yazıyorlardı. Kitabı yazan akademisyen böyle mükemmel bir incelemeye o ana kadar şahit olmadığını dile getirerek hayretini ifade etmede geri kalmayarak bir hakkı teslim etmişti.
Ahmet Ortaç çok aktif ve sosyal yönü kuvvetli bir şahsiyetti. Gittiği programlarda mutlaka bir etkinlikte bulunurdu. Kızımın düğününe geldiğinde bizi kırmadan çıktığı sahnede o yanık ve gür sesiyle okuyarak misafirleri ihya eden ilahileri hala dillerde dolaşır. Unutulmaz bir hatıra bıraktı üzerimizde.
Birçok bürokratın öğrencisi olduğunu biliyoruz. Bu manada çevresi saygın insanlardan oluşuyordu. Onun ilmi ve şuursal birikimi devletin yüksek kademelerinde hizmet etmesine fazlasıyla yeterdi. Memlekete çokça faydalı biri olacağından kuşku duyulmayan Ahmet Ortaç hocamızın önündeki tek engelin FETÖ olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Daire başkanı yapılacakken bu malum kesimin nasıl mani olduklarına bizzat şahidim. Vatanını ve devletini seven yüreği yanık bir hocamızdı.
Devletini seven bu donanımlı insandan yeterince istifade edilmediği gerçeği acımızı daha da arttırmaktadır. Ahmet Ortaç hocamız gibi daha nice değerli insanımızı iş işten geçmeden bulup kendilerinden istifade etmek devlet politikası haline gelmeli. Ahmet Ortaç hocamız, 15 Temmuz'un millet kahramanıydı. Ancak 16 Temmuz'un kahramanlarınca yolu hep kesilir oldu. Bunların dile gelmesi için ille kaybedilmesi mi gerekir? Üst geçitlerin yapılması için ille de ölüm ve sakatlıkları bekleyen liyakatsiz mahalli idare başkanları gibi yitirilen değerlerin kıymetini onları kaybettikten sonra gören yetkililer olmaktan ne zaman kurtulacağız? Ahmet Ortaç hocamız, donanımlı bir insandı. Maalesef yüksek seviyeden vazifelerle istifade edemedik.
Ortaokul ve lise düzeyinde yazdığı Arapça kitapları olduğu gibi yine bu seviyelerde kaleme aldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitapları da mevcuttu. Ayrıca Ziya Ökçe editörlüğünü yaptığı İletişim Teknikleri (Toplumda Sevilmenin Metodları) adlı kitabı üniversitelerde kaynak eser olarak gençlerimizin istifadesine sunulmuştu.
Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı Devlet Memurları Yabancı Diller Eğitim Merkezinde 15 yıl Arapça Öğretmenliği,
Başbakanlık Y.Ö.K Düzeyinde ve Millî Eğitim Bakanlığında Arapça Tercümanlığı,
Hizmet İçi Eğitim Dairesi Başkanlığı Kurslarında Yönetici ve Öğretim Görevlisi,
Libya'da Kozanoğlu-Çavuşoğlu Şirketi Genel Merkezinde Tercümanlık ve
Bakanlığın denklik biriminde yaptığı çalışmalara imza atan Ahmet Ortaç hocamız Hayatboyu Öğrenme Genel Müdürlüğünde hizmetini tamamlayarak emekliye ayrılmıştı.
Bizi üzen ilk ayrılığı emekliliği olmuştu. Yanıbaşımızdaki akıl hocamız, ustamız, tecrübesinden istifade ettiğimiz yegane büyüğümüz mekan olarak bizden ayrılmış olsa da yine de çok ağır gelmişti bize. Fakat söz vermiştik kandisine ben ve Ziya Ökçe. Yardımımıza ne zaman ihtiyacı olsa telefonun diğer ucunda hazır ve nezir olacağımızın sözünü vermiştik.
Gıyaben başlayan tanışıklığımız, kaderin cilvesi gereği olacak ki yerini kopmaz dostuklara bırakmıştı.
Emekliliğiyle başlayan ilk ayrılığı bugün beka alemine yaptığı yolculuğuyla ikincisini de yaşattı biz dostlarına.
Her sevilenin ölümü erken sayılır sevenlerince. Ahmet hocamızı ne kadar sevsek bu sevginin takdiri ilahiyi değiştimeyeceğini de biliyoruz.
Mümin, muvahhid bir kul olduğunu biliyor ve buna şahidiz.
Mekanın cennet olsun kıymetli Ahmet hocam.
Yakınlarının başı sağ olsun.
Hep dualarımızda olacaksın.
Mustafa Salim
26 Aralık 2024 Ankara