Kâinatın yaratılmasından bu yana insan, Allah (CC)’nün kendisine takdir etmiş olduğu mekân ve zamanda yaşayagelmiştir. Bu insanın hürriyetine ket vuran bir olgu değildir. Zamanı anlama, anlamlandırma ve mekânı imar ile mükellef eşref-i mahlukat; zamanın ve mekânın olgularının dürtülerini sevk-i tabi (istem dışı davranış) oluşuma karşı akli behremend (yetenek) ile yüklü olduğu sürece izahatı her zaman kavi (güçlü) olacaktır.
Gücün, zenginliğin ya da fakirlik ve zayıflığın insanın temayülünü (yönelme) belirleme gücünü absorbe (soğurmak) etme kabiliyeti gelecekteki yerini belirleyecektir. Zira işimiz zor, vaktimiz dar ve yolumuz uzundur.
Ülkemiz üzerine sirayet eden bu muşum (kötü) hadiseye bakışımız da bu minvalde olmalıdır ki, bilumum azalarımız aklımızın ve kalbimizin kaptanlığında hareket edebilsin. Zira, dünya tarihi bu gibi hadiselerle doludur. Yaşanmış, mücadele edilmiş ve nihayet insanın fendi galip gelmiştir.
1720- 1723 büyük Marsilya virüsü. Avrupa’nın tahminen üçte biri, Çin ve Hindistan da dahil olmak üzere çok sayıda insanın ölümüne sebebiyet vermiştir.
1820 Kolera Pandemi’si (dünyayı etkileyen salgın hastalık). Asya, Afrika, Akdeniz sahilleri, Hindistan ve Çin de dahil olmak üzere çok sayıda bölgeye yayılmıştır.
1920-1922 İspanya Gribi (H1N1). Yaklaşık 50 milyon insan üzerine sirayet etmiş bir pandemidir. Yaşlı yerine çoğunlukla sağlıklı ve genç nesillerin ölümüne sebebiyet vermiştir.
Zamanında yaşanan elim hadiseleri iyi okuyabilenler bilimsel ve insani çözüm üretenler dünyayı yönetme kabiliyetine sahip olanlardır. Zira sahip olduğu otağı, zihni düşünceyi ve dini olguyu narkotik düşünceyle dünyaya meydan okuyanlar bulunduğu yerden asla ileri gidemeyecektir. Tarih bize bunu göstermiştir.
Rüyalardan ilhamla toplumlara sumaklı reçeteler sunmak çözüm olmayacaktır. Ya da fırsatı yitik mal olarak görüp ekonomik kazanımlar elde etmeye çalışmakla insanlığımız kaybedecektir.
Sağlık çalışanları pandeminin sırtlarına yüklediği yükü taşıma gayretlerindeyken, herkes üzerine düşeni yerine getirmekle mesuldür. Çünkü insanlık mesuliyette (sorumluluk) saklıdır.
Belki bu hadise bizim için bir dönüm noktası olabilir. Kaybetmeye yüz tutan insani değerlerimizi yeniden kazanmamıza, kalanların da kıymetinin fakına varmamıza vesile olabilir.
Meşguliyetten beri olup evlerimizde tedebbür (bir şeyin üzerinde düşünmek), tefekkür ve teakkul (zihin yorarak anlama) ile ilahi ayetleri okuma melekesi kazanmamızı sağlayabilir. İlmi mücehheze (donanım, bilgi birikimi) sahipliğimiz telakkiyatımızı (söylenme) ortadan kaldırabilir. Aczimizin farkında olduğumuz şu günlerde insanlığımız zafer kazanabilir.
Zaman zor, mücadele çetindir. Hayatı ve zamanı kaybetmenin kıyısına varanlar yaşamı insanca devam ettirebilmenin ince çizgisini daha iyi anlayabilme kabiliyetine sahip olabilirler. Ancak anlam yüklediklerimiz manalarını kaybetmemelidir.
Zamanı okumada 65 yaş üstünü ekonomiye yük adledenlerle, tecrübe olarak görenlerin arasındaki savaşta insan kalabilen kazanacaktır. Tahayyülümüzün tasavvurumuza sirayet edeceği alenidir. Bu yüzdendir ki hayallerimize sahip çıkmamız elzemdir. Zamanın devinimleri ve yapay dünyanın sürüklemesinin önünde hareketsiz kalmamamız gerekmektedir.
Dünyanın pandemiyle mücadelesi tüm hızıyla sürerken insan, insan kalmak ya da mekanik olmak arasında sınanmaktadır. Görünmeyen düşmanla, Yaratan’ın (CC) kâinatta insanın hizmetine verdiği bilgi gücüyle devletler mücadele ederken zafer kazanabilmemiz mantıklı ve insanca tavrımızla olacaktır.
Zaman, hoparlörlerin ses tınılarıyla güçlendirilmiş hatipliğin zirve yapması gereken zaman değildir. Zaman, sosyal medyalarda iyi niyet dilekleriyle geçirilecek zaman değildir. Zaman, evimizin içinden başlayıp, yakınlarımızın ve komşularımızın sofrasını kontrol etme zamanıdır. Mesul olduklarımıza sahip çıkma zamanıdır. Zaman, mesuliyet duygusuyla sokakları dolaşmayarak virüsün mekanlar seyretmesine izin vermeme zamanıdır.
Unutmayınız ki, virüsün seyrine yardım ve yataklık yapmak da kul hakkıdır!..