15 Temmuz 2016’da televizyonu açtığımda askerlerin terör saldırısı bahanesiyle köprüyü tuttuklarını gördüm. Kendi kendime “neden yalnız köprünün Anadolu yakası açık, Avrupa yakasına gidişleri kapatmışlar bunda bir bit yeniği var” dedim. Birkaç kanal gezince sayın Başbakanımız Binali YILDIRIM beyin bir avuç cuntacı askerin kalkışması açıklamasını gördüm. O anda kendi kendime dedim ki “bu bir darbe”. TRT spikeri’nin o bildiriyi okumasıyla kendimi tutamadım, gözlerim doldu. Eyvah! Karanlık, kötü günler başladı diye düşündüm. İnsanların dini duygularını istismar eden FETÖ örgütü, ülke olarak demokrasi mücadelesi verdiğimiz bir zamanda hala darbelerden medet ummaya çalışarak, milletin iradesine suikast yapmaya kalkışmıştır. Sonra kendimi toparladım ve gerek sosyal medyadan, gerekse watsapp gruplarından arkadaşları demokrasi meydanına davet etmeye başladım. Kimisi sıkıyönetim olmuş çıkmayalım dedi. Kimisi sabahı bekleyelim dedi. Ben şu son sözü söyleyerek” BUGÜN ÇIKAMAZSAK BİR DAHA ÇIKAMAYIZ “diye yazdım. Abdestimi aldım eşim ve çocuklarımla helalleştim ve üç arkadaşla, Cumhurbaşkanımızın çağrısından önce , demokrasi meydanına doğru yola çıktık. Yolda gidince dikkatimi çeken bankamatiklerin önündeki uzun kuyruklar , petrol istasyonlarının önündeki uzun araç konvoyları… O anda bir anlam veremedim. Sonradan anladım ki kuyruktakiler parasını çekip, arabasına yakıtı doldurarak sabahı bekleyecekler, duruma göre yol alacaklar. Oysa vatan ve millete operasyon yapılıyordu. Ya bunun farkında değillerdi, yada sadece kendilerini düşünüyorlardı. Vatanı ve milleti olmayan insan paralı olsa da boş, yakıtı doldursa da. Bu kuyruklarda bekleyenler ikinci ve üçüncü gün, meydanlara çıkmaya başladılar. O gün ölüm kalım günüydü devlet ve milletin selameti için. Meydana vardığımızda meydanda 300 kadar kişi vardı. Bunların arasında dikkatimi çeken eski İslamcılar, ülkücü gençler, halinden belli fabrika işçileri, asgari ücretle çalışan emekçiler ve vatanı ve milleti için hiç sorgusuz canını verecek , isteklerini sadece Allah’tan isteyen teyzeler, amcalar ve yaşlı dedeler vardı. Yani o hor gördüğümüz gariban millet o gece herkesten önce oradaydı. O gece beni çok etkileyen bir anekdot aktarayım.”Fabrika işçisi Ahmet abi, bana bir ekmek bıçağı gösterdi. “Hayırdır o ne?” dedim. “Hocam fabrikadan eve yeni gelmiştim. Yemek yiyeyim dedim . Televizyonu açtım; haberlerde darbe oldu, millet sokağa meydanlara diye anonslar yapılıyordu. İki lokma aldım, yemek boğazımda düğümlendi. Hemen kalktım hanım ve çocuklarla vedalaştım. Ekmek bıçağını da yanıma aldım, eğer biri bana saldırırsa yada ölürsem ben de birini öldürürüm diye aldım” dedi.
Bu millet biliyordu ki Türkiye son kaleydi. Bu kalede düşerse bu coğrafya iyice sahipsiz ve yetim kalacaktı. Çünkü yanı başımızda Suriye, Irak paramparçaydı. O gün sorgusuz sualsiz sokağa ve meydana çıkanlarla ertesi günlerde meydana çıkanlar arasında bir samimiyet çizgisi var diye düşünüyorum.
15 Temmuz bizlere vatan kavramını, millet kavramını, kardeşlik kavramını, birliği, beraberliği, demokrasiye sahip çıkmayı bu vatanın herkesin ve her kesimin olduğunu en güzeli birbirimize tahammülü ve nezaketi öğretti. O meydanlar bizim için bir okul oldu adeta. Bu millet 27 gün değil 270 gün de olsa bu vatan ve ülke için asla meydanları bırakmayacağını gösterdi.
Türkiye’miz büyük bir badire atlattı. 249 insanı şehit verdi. 2301 kişi ise gazi oldu. 15 Temmuz’a karşı duruş bizi güçlü bir millet yaptı. Küresel bir güç olma yolunda ayaklarımızı sabit, duruşumuzu dik yaptı. Ordu ilk defa milletin karşısında yenildi. Küresel dünya güçlü bir liderin varlığını Sayın(RECEP TAYYİP ERDOĞAN’I)kabul etti. Bütün dünya mazlumlarına güven geldi. Müslümanlar gerçek bir imana sahip olana hiç kimsenin gücünün yetemeyeceğini anladılar.
Tarihte yaşanmış en kötü savaşlarda bile, meclise dokunulmamışken bu hainler milletin meclisini bombaladılar. İşin acı tarafı bunu yapanlar ,kendilerine müslüman süsü vererek, yıllardır insanların dini duygularını sömürenlerdi. Ama unuttukları birileri vardı “MİLLET”. Bu caniler; ihanet kalkışmalarına ve eşkıyalıklarına karşı, kendilerini siper eden bu Aziz Milleti hesaba katmadılar. Milletimiz meydanlarda sürdürdüğü demokrasi nöbetleri ile vatanına, milli iradeye ve demokrasiye sahip çıkarak, bütün dünyaya asil direncini göstermiştir.
15 Temmuzda millet iradesine suikastte bulunan bu hain darbe girişimine, “millet iradesi ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın dirayetli ve yiğit duruşuyla, milletin birlik beraberliğiyle Türkiye ve dünya tarihine bir devir olarak geçmiştir. Önceki darbelerde askerin darbe yapacağını öğrenenler şapkasını alıp giderken, milletin adamı, milletten biri olan Sayın CUMHURBAŞKANI’mız Recep Tayyip ERDOĞAN ilk andan itibaren paniğe kapılmadan, darbeye karşı çıkmıştır. İnsanları meydanlara çağırarak ve bunda da başarılı olarak darbe girişimine karşı en etkili vuruşu yapmıştır. Liderini yalnız bırakmayan ve meydanlarda nöbet tutan bir halk hareketine dönüşmüştür. Cumhurbaşkanımızın milleti sokaklara, meydanlara çağırmasıyla birlikte TBMM'deki, tüm siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin , görsel ve yazılı basının gösterdiği demokratik direnç, Türkiye'deki sivilleşme sürecinin toplumsal ve siyasal direnç açısından 15 Temmuz gecesi yeniden dirilişinin taçlanması olmuştur.Millette ki bu birlik ve beraberliği batıyı da tedirgin etmiştir. Onlar bu coğrafyada böyle fedakarlık örneklerine bugüne kadar rastlamadılar. Onlar insan haysiyetinin, hakkaniyetin, hakikatin bu topraklardaki önemini bilmediklerinden duyarsız kaldılar. Bizim şehit olacağımızı, öleceğimizi ama vatansız kalamayacağımızı kavrayamadılar. Yine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, camilerden salalar okutması bir insanın ölümü değil, bir milletin uyanışı olmuştur. Hiç düşünmeden sorgusuz sualsiz tankların önüne yatan bu millet kendisini ezmeden vatanın teslim alınamayacağını hem içerdeki işbirlikçilere hem de dışardaki emperyalistlere göstermiştir
Bize düşen kendimize ve çocuklarımıza, hainlere karşı ilk kurşunu sıkan Ömer HALİSDEMİR’i, tankların önüne bir tankı nasıl durdururum diye yatan Metin DOĞAN’ı, tankların karşısında Nene Hatun gibi duran Safiye BAYAT’ı, kamyonu alarak gözünü kırpmadan köprüye giden Şerife BOZ ları, polis şehit Kübra DOĞANAY’ların anlatılması, sürekli hafızalarda kahramanlıklarının canlı tutulmasıdır. Köprüde kurşunlanan, Ankara’da havadan ateşe hedef olan tüm sivilleri, Gölbaşı’nda şehit edilen polisleri, Adıyaman Besni’den ikiz Ahmet ve Mehmet ORUÇ kardeşler gibi,Gaziantepli bir yıllık evli yeni doğum yapmış eşini bırakıp giden Seyit Ahmet ÇAKIR ‘ı, yaşanan bu felakete,.Erol OLÇAK ve oğlu Abdullah Tayyip OLÇAK gibi, Halil KANTARCI gibi nice ismini sayamayacağım gözünü kırpmadan ,tereddüt etmeden giden ve şehit olan yiğitleri unutmamalıyız, unutturmamalıyız.
Milli Eğitim Bakanlığımız, bütün şehitlerin hayatlarını ve 15 Temmuzda yaşadıklarını kitaplaştırarak, gençlerimize ve vatandaşlara okutmalı. Kültür Bakanlığımız kısa filmler hazırlayarak okullarda öğrencilere izletmeli. Diziler ve sinema filmleri yaparak vatandaşlara izletmeli.15 Temmuzu diri tutmalıyız ki, bir daha böyle bir şeyi asla hiç kimse niyetinden bile geçirmemeli. Çünkü gençler ve çocuklar ilk defa bir darbeye şahit odular. Aileleri ile beraber meydanlarda nöbet tuttular. Birçoğu dimağlarına çok uzak bir anlam çağrıştıran darbe sözcüğü ile ilk defa tanıştılar. Darbenin bu kadar ürkütücü ve öldürücü olduğunu gördüler. Sokakların yasak olacağını, oyun oynayamayacaklarını ,özgürlüklerinin kısıtlanacağını öğrendiler.Bu yüzden 15 temmuzun diri kalması ve bir daha böyle bir şeye kalkışılmaması için daha fazla etkinlik ve çalışmalar yapılması gerekmektedir. Direniş ve diriliş ruhunun dinamik kalması için gençlerin ve çocukların yüreğinde ve zihninde 15 Temmuz’un canlı tutulması gerek. Rabbim bu millete bir daha adı ne olursa olsun hiçbir darbe yaşatmasın.Ne mutlu o gün darbeye karşı duranlara, şehitlik mertebesine ve gazilik mertebesine ulaşanlara. Rabbim şahadetlerin kabu leylesin
Abdurrahman ÖRNEK