SON EKLENENLER

Süper beyinleri seçip Batı’ya veriyoruz!

Meslek liselerine avantaj gelsin, merkezî sınavlar kaldırılsın
01 Temmuz 2025 09:15

Üç vakıf ve dernek, eğitime dair tekliflerini sıraladı: Yüzde 1 dilimden liseye giren gençlerin%90’ı yurt dışına gidiyor. LGS gibi merkezî sınavlar kaldırılmalı. Meslek lisesinden kendi alanındaki mühendisliğe geçiş yapanların üniversite yolu burs ve ek puanlarla açılmalı.

 Millî Eğitim Bakanlığı 12 yıllık kesintisiz eğitimde, Yükseköğretim Kurulu meslek yüksek okullarında revizyona hazırlanırken eğitim camiasından da çarpıcı öneriler gelmeye devam ediyor. Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve Bursa İnsan Vakfı’nın ölçme ve değerlendirmeyi masaya yatırdığı çalıştayda, LGS’nin kaldırılması, mühendislik okumak isteyen meslek lisesi öğrencilerine ek puan verilmesi, ilkokulun eskiden olduğu gibi beş yıla çıkarılması gibi öneriler geldi. Çalıştayın beyin göçü eleştirisinde de bulunulan sonuç bildirgesinde şunlar kaydedildi:

LGS gibi merkezî sınavlar bu sistemde, öğrenciye lise kapısında bir ‘damga numarası’ vurmaktan, en parlak beyinleri özel üretim bantlarından geçirip, sonra da ‘ihracat kapıları’ olan üniversitelerden Batı’nın beyin ambarlarına postalamaktan başka bir işe yaramamaktadır.

LGS’nin kaldırılması, eğitim tarihimizde bir ‘zincir kırma’ zaferi olacak. Amaç, sadece sınavları değil, bu ‘ithal akıl, yerli köle’ düzenini de tarihin çöp sepetine göndermektir. Gayemiz; öğrencilerimizi kendi mahallelerinden okullara göndermek, dehalarımızı kendi vatan toprağında filizlendirip, üniversite gençliğini ‘Batı’ya vize kuyruğu’ olmaktan çıkarıp, üniversitelerimizi birer ‘Millî Değer Üretim Merkezi’ne dönüştürmek.

Sistem, sanki görünmeyen bir el tarafından ‘en iyi beyinleri, yer üstü madenlerimizi dışarı akıt’ komutu ile kurulmuş gibi. Âdeta bir tersine sele kapılmışız; bilgi, birikim, yetenek ne varsa ülke dışına doğru savruluyor.  

BEDEN BEYİN KAYBEDİYOR

Yüzde bir dilimle girilen çoğu liselerin%90’a yakını dışarı akıyor.  (İstanbul Erkek Lisesi, Robert Kolej, Koç Lisesi, Galatasaray Lisesi…)  Gidişleri tek yönlü; dönüşleri meçhul. Kendi elimizle yetiştirdiğimiz evlatlarımız, başkalarının laboratuvarlarında formül; başkalarının sahnesinde figüran oluyor. Böylece Türkiye, beynini kaybeden bir bedene dönüşüyor.

Üniversite kontenjanlarının kontrolsüz biçimde artırılmasının, yükseköğretimi adım adım bir “kalabalıklar mektebi”ne dönüştürmüş olması. Ancak sorun, yalnızca üniversite düzeyindeki bu nicelik tuzağıyla sınırlı değil; asıl mesele çok daha geriden, zorunlu ve tek tip müfredatla örülmüş lise eğitiminden başlamakta.

‘HERKESE DİPLOMA’ DÖNEMİ

Bugün liseye giren her öğrenci, hiçbir ciddi ölçme-değerlendirme sistemine tabi tutulmadan mezun olmakta. Âdeta ‘herkese diploma, kimseye meslek’ formülü yerleşmiş. Lise diplomaları, bir başarı göstergesi değil, üniversite yarışına giriş kartına dönüşmüş; böylece zorunlu lise eğitimi, zoraki üniversite hayatını doğurmuştur.  

Üniversite, ilim ve ihtisas yuvası olmaktan çıkıp, lise sonrası “bekleme salonuna” dönüşmüş. Bugün üniversite diploması, çoğu zaman meslek değil, bir belirsizlik sürecinin ertelenmiş sonu. Eğitim sistemimiz, yetkin insan yetiştirmekten çok, kalabalıkları oyalayan bir döngüye dönüşmüş.

Sınavları bir ‘gelecek çizgisi’ olmaktan çıkarıp, öğrencinin gelişimini destekleyen bir ‘yol arkadaşına” dönüştürmeliyiz. Tek bir sınavla ‘ya hep ya hiç’ demek yerine, sürece yayılan, çok boyutlu değerlendirme modelleriyle her öğrencinin kendi yıldızını parlatmasına imkân tanımalıyız.

MÜHENDİSLİK İÇİN ÇAĞRI

Zorunlu eğitim kademeleri ve süreleri, mesleki eğitime giden yolları otobana çevirecek şekilde yeniden tasarlanmalı. Lise süresi 3 yıla çekilip zorunluluktan çıkarılabilirken, meslek liseleri hem sayıca (%60 hedefiyle) hem de kalitece ‘tercih edilen okullar’ ligine yükseltilmeli. Meslek lisesinden kendi alanındaki mühendisliğe geçiş yapanlara kırmızı halı serilmeli, burs ve ek puanlarla yolları açılmalı.

Daha ilkokul sıralarından itibaren her öğrencimizin içindeki saklı cevheri bir kuyumcu titizliğiyle arayıp bulmalıyız. Öğretmenlerimize, özellikle de ilkokul öğretmenlerimize, öğrencinin ruhuna dokunan birer ‘yetenek avcısı’ ve ‘karakter mimarı’ olmaları için daha fazla güvenmeli ve yetki vermeliyiz. İlkokulun 5 yıla, ortaokulun ise 3 yıla çekilmesi, bu minik adımların daha sağlam atılmasına yardımcı olacak.

MAHMUT ÖZAY 

TÜRKİYE GAZETESİ

İNTERNET BASIN SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER