2020 BİTERKEN

31 Aralık 2020 Perşembe 20:00

Kâbus gibiydi.

Şükür sonuna geldik.

Dünyayı esir eden bir salgın doğal olarak hayatı da alt üst etti, her alanda.

Sağlıkta,

Siyasette.

Ekonomide,

Eğitimde.

Sağlıkta Sayın Bakandan başlamak üzere bütün çalışanları tebrik, ailelerini takdir etmek lazım. Büyük bir fedakârlık, büyük bir özveri, büyük bir adanmışlıkla çalıştılar, hala devam ediyorlar. Haklarını ödemek zor.

Bu süreçte vefat edenler de oldu tabi. Onlara Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Bir nefes sıhhatin, bütün hükümdarlıklardan daha elzem olduğunu anlamış olmalıyız.

Salgının öğrettiği önemli konulardan biri de kişisel temizliğimize önem vermemiz gerektiği.

Farkında mısınız?

Her yıl bu günlerde alt, üst solunum yolları enfeksiyonları, nezle, grip ve daha neler neler. Bizim oraların tabiriyle ‘kırılırdık’ hastalıktan.

Şimdi korona’dan başka derdimiz yok çok şükür, istisnalar haricinde.

Maskenin günlük hayatta olmasa da özellikle gıda sektöründeki zorunluluğunu umarım anlamışızdır.

Anlamayan, bir pastaneden hangi şartlarda tatlı aldığımızın, bir lokantadan (restorandan) hangi şartlarda yemek seçtiğimizin fotoğrafını bir canlandırsın zihninde.

***

Siyasetin salgınla benzer yönü nedir diye sorsak anlamsız olur değil mi?

Siyaset, tedavi edilemeyen bir bulaştır.

Bir farkla kiminde faydalı, kiminde zararlı tesirler gösterir ve bu topluma da yansır.

Son zamanların tartışmaları, bazı yöneticilerin yüz kızartıcı haberleri, belediye başkanlarının talihsiz video ve ses kayıtları, sırf Türkiye zor durumda kalsın diye AİHM’nin bir terörist hakkında verdiği tahliye kararı.

Ve karara sonuna kadar sahip çıkan, ‘selo salınmalı’ diye kıyameti koparanlar.

Sanırsınız bunlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye temsilcileridir.

Neylersin ki ittifaka ortak lazım!

***

Ekonomi, ah ekonomi.

Beş altı ayda bir seçim olurdu da geçimi unuturduk.

Bu salgın bize, bordroluya ekonomiyi iyice hatırlattı.

Sadece bordroluya mı?

Elbette hayır!

Devletin; salgın sürecinde vatandaşa, işçiye işverene iyi destek olduğunu müşahede edenlerdenim ama yetmiyor.

Tamam, herkes ayağını yorganına göre uzatmıyor da akşam parmağı örten yorgan sabaha kadar dize çekiliyor.

Dehşet verici bir pahalılık var.

Vatandaşın ilk duyduğu ifade şu: Salgın var, dolar yüksek.

Salgın var diye indirim yapan birine rastladınız mı hiç?

İnsafa gelip kârından kısan birini gördünüz mü?

Hiç yok demiyorum, haksızlık olmasın, ben rastlamadım.

En insaflısı fiyatı aynı tutup gramajı düşürüyor.

Dolar artarken hemen yansıt, düşünce ağırdan al.

Neden?

Zamanında parti mal aldım, onlar bitmeden indirim yaparsam zarar ederim!

Bu süreçte asgari ücret açıklandı.

Birçok insanın bilmediği bir şey var asgari ücretle ilgili.

Sokaktaki vatandaşın büyük bir çoğunluğu asgari ücreti devletin verdiğini sanıyor.

Oysa asgari ücrette işveren tarafı da var. İstihdamı sağlayan, bir iki ocağın daha tütmesine vesile olan kesim. Allah onların ‘az karda çok bereket vardır’ diyebilenlerinden razı olsun.

Patronların çarkı döndürmesi şart elbette ama asgari ücretlinin de kazanı kaynamalı.

Özellikle son bir yılda herkes gibi asgari ücretlinin de alım gücü bir hayli düştü.

İşverenin vergi yükü mü azaltılır, devlet vergi oranlarında ilave indirimlere mi gider bilemem ama bir orta yol bulunmalı, asgari ücret konusunda azami gayret gösterilmeli.

Öğretmen olarak toplu taşımada indirim avantajına sahibim. Geliri benden çok daha az olan asgari ücretlinin neden böyle bir hakkı yok?

Belediye otobüsünde aynı koltuklarda oturuyoruz, aynı fırından ekmek alıyoruz.

Haksız mıyım?

Bu arada normal sayılan ücretler arasında en asgarisi de bizimki tabi bunu da ekleyeyim ve buradan eğitime geçeyim.

***

Salgının il dönemleri, ilk telaşlarımız.

Önce bir tatil verdik öğrencilere, üniversite ayrı, diğer kademeler ayrı, sonra bir uzatma, sonra bir uzatma daha ve 2019-2020 öğrenim yılının ikinci dönemini bitirdik.

Sonra ne zaman açılacağı bir muamma oldu okulların.

Ağustos, Eylül, Ekim dedik ama olmadı, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Sayın Bakanın ve Sayın Cumhurbaşkanımızın en son söylediğine göre 15 Şubat 2021’de açılması ihtimali var.

Salgının seyrine, aşı konusundaki gelişmelere göre.

İnşallah!

Bütün bu karmaşa ve belirsizlikte; Milli Eğitim Bakanlığı tek veriyle hareket etme lüksüne sahip değilken ve bütün ihtimalleri değerlendirmek zorundayken mesnetsiz eleştirilerde bulunanlar oldu.

Bakanlığın sınavlar konusundaki bazı ısrarları dışında eleştirilecek bir uygulaması olmadığını söylemek isterim.

Evet EBA’da, internet erişiminde, teknoloji sahipliği ve kullanımında sorunlar yaşandı ama kabul etmek lazım ki büyük bir ülkeyiz ve bu çapta bir kriz ilk defa yaşanıyor.

Bütün dünyayı etkileyen, ekonomik olarak çalkantılara yol açan bir salgının Türkiye’yi, Türkiye’nin eğitim sistemini etkilememesi olanaksız.

Bana göre kriz; okulun ve öğretmenin gerekliliğini, ders sürelerinin kırk dakika olması konusundaki ısrarın ise gereksizliğini ortaya çıkarmıştır.

Eğitimin bir de üniversite bileşeni var tabi.

Üniversiteler özerk kuruluşlar.

Hala bu kelimenin anlamını tam anlamıyla kavrayabilmiş değilim.

Mesela özerklik bilim üretme adına hür düşüncenin önünü açmak için bir araç mıdır?

Yoksa devlet otoritesini yok saymanın bir yolu mu?

Bu soru hep kafamı kurcalamıştır da konu bu değil, konuya geleyim:

Yakın zamanda eğitimci yazar Abbas Güçlü’nün bir yazısını okudum.

Kendisine ulaşan öğrenci velileri şunu söylüyor:

“Bazı üniversiteler salgının tavan yaptığı bu günlerde final sınavlarını yüz yüze yapacaklarını duyurdu. Bizler çocuklarımızın sağlığını riske atmak istemiyoruz.

Çocuklarımız hem şehir değiştirecek hem barınacak yurtları olmayacak hem de bir haftalık süreyle üniversitenin olduğu şehirde bulunacaklar. Bu riskler bizi endişelendiriyor”.

Yazıda, final notu için ödevlendirme yapan bazı üniversitelerin bundan vazgeçerek yüz yüze sınav yapmaya hazırlandığı da ifade ediliyor.

Al sana özerklik işte!

Konu elzem, zaman kısa. Elbette benim sesim Abbas güçlü kadar duyulmaz ama ben hem kendisine teşekkür etmek hem de feryatlarına aracı olduğu velilerin sesinin biraz daha duyulması için yazımda değinmek istedim.

İnşallah 2021, 2020’yi aratmaz!

Bu vesileyle yeni takvim yılının bütün insanlığa, İslam âlemine, eğitim camiasına, kimsesizlere, yetimlere, ülkemize, milletimize, devletimize hayırlı olmasını dilerim.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #